-
Mesaj sayısı
6.103 -
Üyelik tarihi
-
Son ziyareti
-
Days Won
605
İçerik türü
Profil
Forum
Blogs
Everything posted by Najaz
-
Yeri gelmişken minik bir uyarı yapayım. Pleksi blokları sakın alkolle temizlemeye çalışmayın. Pleksiglas yapısı gereği alkolle temas ettiğinde aniden çatlayabiliyor, deforme olabiliyor.
-
biraz kızdıralım dedik, uyandın hemen meseleye..
-
@TiesTorN "Talihsizce" gibi tuhaf kelimeler kullanmasak yorum yaparken? Sonuçta kendi deneyimimi aktariyorum, bu neye göre, kime göre talihsiz oluyor anlamadim. Lüzumsuz mesajlarınla konumu daha fazla kirletmezsen sevinirim...
-
@Narcissus Gözlerde, reflekslerde bir sorun yok çok şükür... BF Hardcore sunucularda 40-1, 50-3 skorları bu gözler yapıyor sonuçta
-
HB'nın KDV indirimi kampanyasından Samsung C24FG70 monitör siparişi vermiştim. Ürünü dün teslim ettiler. Bir hevesle eve gidip kurulumu yaptım. Diğer konuya yazdığım mesajı buraya da alıntılayayım... Sonuç: "İşte bu!" diyebileceğim bir fark hissetmedim Daha çok "Ee bu muymuş?" diye düşündüm. Özellikle burada da sıklıkla dile getirilen "masaüstü kullanımda bile farkı hissedebiliyorsun" ifadesi bende pek karşılığını bulmadı. Geceyle gündüz gibi bir fark yok ilk izlenimlerime göre. Belki biraz daha uzun zaman geçirmeliyim monitör başında, gözün alışması zaman alıyor olabilir. Bir önceki monitörüm, 75 Hz'de çalışabilen, e-IPS panelli bir DELL U2312HM. 6-bit + FRC şeklinde 16.7M renk üreten, bu sayede diğer IPS panellere nazaran daha iyi tepkime süresine sahip ve TFTCentral'ın ölçümlerinde 0 ms input-lag değeri veren ender monitörlerden. Bu yüzden, 144 Hz'in farkını tam anlamıyla hissedememiş olabilirim. Grafik kartı olarak su soğutmalı bir GTX 1060 6 GB kullanıyorum. Kart hızaşırtma ile 2100 MHz GPU, 9 GHz RAM şeklinde çalışıyor. Bu halde 1080p ultra ayarlarda BF3'te 120+ FPS, Doom'da 100+ FPS değerlerini alıyorum. Yani monitörü iyi-kötü 144 Hz'i doyuracak şekilde besleyebiliyor kart. Monitörün en hoşuma giden yanı, VA paneli sayesinde IPS monitörümde şikayetçi olduğum, karanlıkta siyahların parlaması sorununa kökten çözüm getirmiş olması. Kontrast oranı IPS'le kıyaslanamayacak denli iyi. O çok övülen Quantum DOT özelliği, yani sRGB renk uzayının %125'ini kapsayan görüntü modu benim pek hoşuma gitmedi. Bu modda renkler çok canlı evet ama ben doğal renklerin peşindeyim. Bu yüzden sRGB modunu daha başarılı buldum. Samsung her monitörü fabrika çıkışında tek tek kalibre etmiş, kutunun içine de üzerinde monitörün seri no'sunun da bulunduğu kalibrasyon sertifikasını koymuş. Kutudan çıktığı haliyle, sRGB modunda Delta E değeri 2. Bu monitörle hemen hemen aynı fiyata satılan Asus VG248QE'ye ait şu fotoğrafı görünce, 144 Hz de olsa TN panelli bir monitör almamakla ne kadar doğru bir iş yaptığımı anladım. Böyle bir görüntüye 5 dakika bile tahammül edemezdim herhalde.
-
Hocam jpeg pdf dosya yukleyebiliyorsaniz, eklemek istediginiz yaziyi o sekilde kaydedip yukleseniz olmaz mi?
-
@OnLyTNT Oyun oynadığım masaüstü sistemde Windows Update hizmetini devre dışı bıraktım. Creators Update gibi SP tarzı güncellemeler çıktığında ISO indirip temiz kurulum yapıyorum, daha pratik oluyor bu şekilde.
-
@T800 Abi monitör ne vardı sende? İmzanda yazıyordu ama silinmiş sanırım tamamen.
-
Üstte verdiğim incelemede şöyle bir ifade geçiyor: "AMD FreeSync uses VESA Adaptive-Sync. This is a capability integrated into some DP 1.2a and HDMI 1.4a port controllers, such as those found on the DP and HDMI ports of the C24FG70." Buradan anladığım kadarıyla HDMI üzerinden de Freesync kullanılabiliyor monitörde.
-
Konsolu 37 ekran Sony'ye mi bağlıyordun? Senin ilacın 27" 2K veya 4K IPS o zaman sevgili Emre. Madem oyun oynamıyorsun, 60 Hz'lik bir panel de işini görür,
-
@emre666 75 Hz'de çalışan DELL 2312HM IPS ister miydin?
-
Hepsiburada'nın KDV indirimi kampanyasından şu monitörü aldım: Samsung LC24FG70FQMXUF 23.5" 1ms (2xHDMI+Display) Full HD Curved VA IPS Monitör Monitör 24" 1080p. Kavisli paneli VA tipinde, 1 ms ve 144 Hz tazeleme hızı var. Freesync destekli. VA panel olmasından ötürü kontrast oranı epey yüksek; ölçümlerde 1:3000 değerine çok yaklaşıldığı görülmüş. Ayrıca IPS panellerde görülen, karanlıkta parlama olayı bu panelde yok. 178 derece görüş açısı sunuyor. Epey ergonomik bir standı var ama benim gibi Ergotron tarzı farklı bir stand kullanmak veya monitörü duvara sabitlemek isteyenler için VESA uyumluluğu da mevcut. 1 DP, 2 de HDMI girişi var. Güç adaptörü harici, bu sebeple 3 kg. gibi hafif sayılabilecek bir ağırlığı var. Bu devirde 1080p bir monitöre bu parayı ödemek abes gelebilir ancak bana özel şöyle bir durum var. mini-ITX kasama ancak GTX 1060 sığdırabiliyorum, bu kartın 1080p üstü çözünürlüklerde performansı pek iç açıcı değil. GTX 1070, 1080 gibi kartların "mini" sürümleri için de kapıyı 2000 TL'den açıyorlar. Yani güncel oyunlarda, 144 Hz paneli anlamlı kılacak 100 FPS ve üzeri performans değerlerine ancak 1080p'de ulaşabiliyor GTX 1060. İşin diğer boyutu da, ASUS, BenQ gibi üreticilerin TN panelli 144 Hz monitörlerinin fiyatlarının hala 1400-1500 TL seviyesinde olması. G-Sync desteği de isterseniz fiyatlar bir anda ikiye katlanıyor neredeyse. Uzunca bir süre 2. elde böyle bir monitör takip ediyordum, bu iş için de 1000 TL kadar para ayırmıştım. Şimdi TN panelden kat be kat üstün olan VA panelli bir 144 Hz monitörün sıfırını 1500 TL'ye, üstelik 5 taksitle satın alabiliyor olmak cazip geldi. Freesync desteği de işin bonusu oldu. İleride bakarsınız AMD Fury'de olduğu gibi Vega'nın Nano'sunu falan çıkartır, biz de Freesync'ı deneme fırsatını yakalamış oluruz Her neyse. Monitör gelsin bir kurcalayalım Bakalım 144 Hz methedildiği kadar var mıymış... Bu benim ilk 144 Hz deneyimim olacak. Ek olarak, IPS paneldeki geniş görüş açılarına ve renk doğruluğuna o kadar alışmıştım ki, 144 Hz bile olsa TN panelli bir monitör kullanmak attan inip eşeğe binmek gibi olacaktı. TN panelli monitör fiyatına VA panelli 144 Hz monitör aldık, umarım "too good to be true" durumu yaşamayız. Technopat'ta monitörün incelemesi yayınlanmıştı geçenlerde: Daha detaylı inceleme de şurada: https://pcmonitors.info/reviews/samsung-c24fg70/
-
@RFID Linus tam olarak öyle demiyor yalnız. Dediği şu: "Daha hızlı RAM performans artışı getiriyor, ancak daha hızlı RAM almak için ödeyeceğin fazladan para ile işlemciyi bir üst seviye alabilirsin. Bu şekilde uyumluluk sorunlarıyla uğraşmadan, aynı seviyede garantili performans artışı elde edersin."
-
2. el BMW almak çok riskli iş. Ozan abinin başına gelenler malum. Bir tanıdığımız 2. el araba alım-satımı yapıyor. Bir 320'de 10K TL kazık yedi bu camianın kurtlarından olmasına rağmen. Aracın motorunda belli belirsiz üfürme gibi bir ses vardı. Öyle bir masraf açtı ki başına... Bu araçları galeriden falan almayı düşünüyorsanız bence yolunuzu değiştirin, gitmeyin o galeriye.
-
RX 480'in öne çıktığı en önemli nokta Freesync desteği bence. Ancak AMD bu kozu yeterince iyi kullanamıyor. Freesync tanıtıldığından bu yana güze bir monitör&grafik kartı bundle sunamadılar piyasaya mesela. Monitör üreticileriyle işbirliği yaparak pekala yapılabilirdi bu. Çok araştırmadım ama bildiğim kadarıyla hem IPS panele sahip hem de Freesync destekli, uygun fiyatlı monitörler var piyasada. Ama aynı paneli G-sync ile almaya kalksanız fiyatlar bir anda fırlıyor; TN panelli G-sync monitörler bile hala çok pahalı. Ben de RX480'le GTX 1060 arasında çok gidip geldim satın almadan önce. Ama AMD'nin güç tüketim değerleri ibrenin NVIDIA'ya dönmesine sebep oldu. Zira kullanacağım mini-ITX kasaya RX480 koymak hem kasa içi havalandırmayı berbat edecekti, hem de SFF güç kaynağına ilave yük bindirecekti. PC kasaları gitgide küçülüyor, dünyada böyle bir trend var biliyorsunuz. Benim gibi mini-ITX kasaya performans sistemi toplayanların sayısında azımsanamayacak derecede artış var. İşte bu ufak kasalara 120W güç tüketen 1060 yerine 200 Watt güç tüketen 580 koymadan önce insanlar bir durup düşünecektir.
-
GTX 1060'ın hızaşırtma potansiyeli de çok iyi. GPU'da asgari 2 GHz garanti gibi bir şey; RAM'lerde de 9 GHz görmeyen kart pek yok. Ben su soğutma ile 2.1 GHz boost clock görüyorum mesela; hem de ufacık mini-ITX kasada. Bu haliyle kartın stok performansının üzerine rahat bir %15 daha ekleyebilirsiniz kıyaslama yaparken.
-
ASUS AGP-V3000 4 MB AGP 2X (NVIDIA Riva 128) NVIDIA ailemiz giderek genişliyor.. Aileye en son katılan üyemiz, aslında aile fertlerinin en kıdemlisi. Hayatımıza Pentium 2'lerin, LX yongasetinin, AGP'nin girdiği dönemde 3D sahnesine adım atan ve 3Dfx Voodoo'ya epey dişli bir rakip olan, NVIDIA'nın Riva 128 2D/3D yongasını taşıyan bu grafik kartı, PC World'de Niso Levitas'ın yaptığı incelemede benchmark skorlarını alt üst etmişti O zamanlarda sahip olamadığımız kart, yaklaşık 20 sene sonra panomuzda...
-
Referandumdu, şuydu buydu derken buraları ihmal ettik Her neyse, kaldığımız yerden devam edelim. (Biraz geç de olsa) Söz verdiğimiz gibi... Ensoniq AudioPCI PCI Creative'in gazabına uğrayan, firmanın satın alıp yok ettiği firmalardan biri Ensoniq. Commodore 64'e ses veren SID yongasını tasarlayan mühendislerin kurduğu firmanın AudioPCI ses kartı, bildiğim kadarıyla ülkemizde satılan ilk PCI ses kartı idi. Diamond Monster Sound MX300 PCI İşte bir başka Creative kurbanı daha Koleksiyonumuzda bulunan 3Dfx Voodoo yongalı Diamond Monster 3D kartının yanına ismiyle-cismiyle pek yakışan Monster Sound MX300, Aureal'in Vortex 2 ses yongasını kullanıyordu ve o dönemde sunduğu 3 boyutlu pozisyonel ses işleme yeteneği, rakiplerinin fersah fersah ilerisindeydi. Elimizdeki kartın giriş-çıkışlarının altın kaplama olması da gözden kaçmasın...
-
Single player senaryosu için alabilirim. Multisine dokunmam gibime geliyor... Umarım senaryoda TPS modu vardır; elde gamepad TV'de oynamak daha zevkli olur benim için.
-
@Squall Sen bu seti al. Momo'yu 200 TL'ye 2 günde satarsın. 50 TL farkla DFGT'ye terfi etmiş olursun
-
Hocam bedavaya veriyorsun onu söyleyeyim. DH'de 450'den açıyorlar kapıyı DFGT için...
-
@stardust Vega'nın isimlendirmesi muhtemelen RX 590 şeklinde olacak. Bir de Pascal değil Polaris demek istedin herhalde
-
Referandum öncesinde "hayırlı" haberlerimiz olacak size
-
Yeni cicilerinizi güle güle kullanın
-
Pek sevgili CHW okurları... Uzun zamandır, Silverstone LC16M kasamın evsahipliği yaptığı bir sistemi HTPC olarak, daha doğrusu ekseriyetle kulaklıkla müzik dinlemek amacıyla kullanıyordum. Bu sistemin omurgasını oluşturan bileşenler şöyle idi: SilverStone Lascala LC16M HTPC Kasa ASUS Xonar Essence ST Deluxe Ses Kartı PCI (Analog 7.1 kanal ses çıkışı sağlayan H6 ek kartı ile birlikte) Seasonic X-460FL 460W 80+ Gold Fansız Güç Kaynağı Intel 330 Serisi 180 GB SSD Intel Core 2 Duo E7400 İşlemci MSI P35 Platinum Anakart Kingston 2x2 GB DDR2-800 RAM Sapphire HD 5450 1 GB Pasif soğutuculu grafik kartı Bu sistemi, o dönemde elimde halihazırda var olan anakart, işlemci ve RAM'leri baz alarak toplamıştım. Anakartın üzerinde dahili grafik yongası olmadığı için de, fansız çalışan giriş seviyesi bir grafik kartı kullanmak zorunda kalmıştım. Kasa olarak LC16M modelini seçme nedenim, hem ön tarafındaki bilgi ekranı ile multimedya kontrol düğmelerinin varlığı, hem de uzaktan kumandaya sahip olmasıydı. Gel gelelim, kasanın uzaktan kumandasını bir türlü istediğim şekilde kullanamadım. Kasanın IR alıcısı sorunluydu, floresan ışıkla aydınlatılan mekanlarda kumandadan gelen komutları algılamakta zorlanıyordu. Multimedya kontrol düğmelerinin ve bilgi ekranının ise çok da önemli ve kullanışlı olmadığını zaman geçtikçe anladım. Tüm bunlara ek olarak, sistemi HTPC olarak topladığım halde, belki üç-dört defa bu sistem üzerinden film oynatıp büyük ekran TV'de izlediğimi fark ettim. En nihayetinde ben bu sistemi sadece müzik dinlemek için kullanıyordum ve sistem bu haliyle olması gerektiğinden daha fazla güç tüketiyor ve olması gerektiğinden daha fazla yer kaplıyordu. Ve bu duruma acilen bir çözüm bulmam gerekiyordu... Günümüzde son derece revaçta olan "Küp PC"ler, yani mini-ITX anakartlar ve bunlara uygun, çok daha az yer kaplayan kasalarla kurulan sistemler, benim de aradığım çözüm olabilirdi. Lakin ortada şöyle bir sorun vardı. Piyasadaki güncel mini-ITX anakartlar, sadece tek bir PCIe yuvayla geliyorlar ve benim bu sistemde kullanmak istediğim Xonar Essence ST Deluxe ses kartı, PCI veriyolunu kullanıyor. Bu yüzden, güncel işlemci & mini-ITX anakart ikilisi yerine, nispeten daha eski ve üzerinde PCI yuvası olan bir mini-ITX anakart temin etmem gerekiyordu. Bu anakartla birlikte, mümkün olduğunca düşük güç tüketen bir işlemci temin etmek de şarttı tabii. Bu sebeplerle, kendimi sahibinden, DH gibi sitelerde ikinci el mini-ITX anakart ararken buldum. Ve "arayan mevlasını da bulur, belasını da" atasözümüzdeki öngörü gerçek oldu; tam olarak aradığım bir mini-ITX anakart ile karşılaştım. Intel'in D410PT model mini-ITX anakartını, turuncu forumda çok çok uygun bir fiyata bulmuştum. Mevzubahis anakart, üzerinde tek fiziksel çekirdekli, 1.66 GHz hızında çalışan, 64-bit ve Hyperthreading destekli bir Intel Atom D410 işlemciyi barındırıyor. Bu işlemci pasif olarak soğutuluyor ve 10 Watt kadar güç tüketiyor. Anakart üzerinde çift DDR2-800 destekli (azami 4 GB) RAM yuvası, bir adet PCI yuvası, iki adet SATA-300 portu, Intel GMA 3150 dahili grafik çekirdeği ve dahili 100 Mbit Realtek ethernet özelliğini barındırıyor. Bu haliyle anakart, hayata geçirmek istediğim yeni projem için biçilmiş kaftandı diyebilirim. Pek tabii ki anakart ve üzerindeki dahili Atom işlemciyle ilgili birtakım şüphelerim de vardı. Halihazırda kullandığım sistemde, FLAC biçimindeki, büyük çoğunluğu 44.1 KHz'de örneklenmiş müzik dosyalarını foobar2000 altında 96 kHz'e upsample ederek dinliyordum. Ve Atom işlemcilerin, hatırı sayılır bir işlem gücü gerektiren bu upsample işleminin altından kalkıp kalkamayacağından emin olamıyordum. Internet üzerinde buna dair bir bilgi kırıntısı bile yoktu (veya ben doğru kaynaklara ulaşamamıştım). Elde kalan tek yol, bizzat deneyip öğrenmek olacaktı ve Jerry Pournelle üstadın da her zaman vurguladığı üzere, siz denemek zorunda kalmayasınız diye ben sizin yerinize denedim. Sonucun müspet olup olmadığını, yazımızın devamında okuyabilirsiniz. Intel D410PT Anakart Anakart konusunu bu şekilde hallettikten sonra, sıra bu anakarta uygun bir kasa temin etmeye gelmişti. Bu proje kafamda belirdiği günden beri, Silverstone FT03 Mini model kasayı alternatifler arasında en üst sıraya koymuştum. Ancak bu kasada, benim ulaşmak istediğim nokta ile örtüşmeyen birkaç unsur vardı. Öncelikle kasada, ATX değil SFX biçiminde, SFF kasalar için özel tasarlanmış güç kaynağı kullanmak zorunluydu. Böyle olunca, hem elimdeki fansız Seasonic güç kaynağını kullanamayacak, hem de SFX biçiminde, üstelik aktif olarak fanla soğutulan bir güç kaynağı için ekstra para ödemek durumunda kalacaktım. Silverstone'un tasarım ve malzeme kalitesi şüphe götürmez, ancak 350 Watt'lık bir SFX güç kaynağıyla birlikte FT03 kasaya ödeyeceğim meblağ 600 TL'yi buluyordu ve bu gerçek, beni farklı bir çözüm aramaya yöneltti. Turuncu forumun 2. el delhizlerinde kaybolmuşken, tünelin ucunda bir ışık göründü ve "işte aradığım kasa bu" düşüncesi hasıl oldu Bir arkadaş, Amazon'dan Jonsbo C2 model bir mini-ITX kasa getirtmiş; ancak elindeki grafik kartını bu kasaya sığdıramadığı için kasayı kullanmadan satışa çıkarmış. mini-ITX ve micro-ATX anakartları kabul eden küp şeklindeki bu kasada, standart ATX güç kaynağı kullanılabiliyor. Kasa tamamen aluminyumdan üretilmiş; ön, yan ve üst panelleri fırçalanmış aluminyum ve haliyle son derece şık. Üretim/malzeme kalitesinin Silverstone'un ürünlerini aratmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Jonsbo C2 kasa için de arkadaşla anlaştıktan sonra, kasa ertesi gün sağ sağlim elime ulaştı. Ancak bu kasayla ilgili de ufak bir pürüzü gidermem gerekti. Şöyle ki, kasanın yan tarafında 2 adet USB 3.0 giriş bulunuyor; ancak kasada kullanacağım D410PT anakartta sadece USB 2.0 desteği var. Bu sebeple, ön yüzdeki USB girişleri kullanabilmek için bir USB 3.0 >> USB 2.0 çevirici kablo almam gerekti. Bu kabloyu da Gittigidiyor'daki bir satıcıdan temin ettim. Silverstone LC16M kasayı, içinde kalan bileşenlerle farklı bir proje için kullanmak istediğimden, ekstradan 4 GB'lık DDR2 RAM de temin etmem gerekti; ki bu RAM'leri de tesadüf eseri yaşadığım şehirdeki bir arkadaştan uygun fiyata satın aldım. Jonsbo C2 mini-ITX Küp Kasa Tüm bileşenler teker teker tamamlanınca, geriye Voltran'ı oluşturmak kalmıştı Project SoniCube'un bileşenlerine topluca göz atmak gerekirse: Jonsbo C2 mini-ITX Kasa Intel D410PT mini-ITX Anakart Intel Atom D410 Tümleşik İşlemci (1.66 GHz, tek çekirdek, 64-bit, Hyperthreading, 10 Watt TDP) 2x2 GB OCZ DDR2-800 RAM Intel 330 Serisi 180 GB SSD Intel GMA 3150 Tümleşik GPU ASUS Xonar Essence ST Deluxe Ses Kartı PCI Seasonic X-460FL 460W 80+ Gold Fansız Güç Kaynağı SSD, ses kart ve güç kaynağı elimde halihazırda bulunduğu için, bu projenin gerçekleşme maliyeti şöyle oldu: Jonsbo C2 mini-ITX Kasa: DH 2. el forumundan, kargo dahil 170 TL'ye satın alındı. Intel D410PT mini-ITX Anakart: DH 2. el forumundan, kargo dahil 65 TL'ye satın alındı. 2x2 GB OCZ DDR-800 RAM: DH 2. el forumundan, 60 TL'ye satın alındı. S-Link USB 3.0 >> USB 2.0 Çevirici Kablo: Gittigidiyor'dan kargo dahil 13 TL'ye satın alındı. Toplam proje maliyeti: 308 TL Sizleri şimdilik, Project SoniCube'a hayat verecek bileşenlerle başbaşa bırakıyorum Kasanın toplanmasıyla ilgili çektiğim bir video da buraya eklenecek. foobar2000 altında, çeşitli dosya biçimleri üzerindeki upsample deneyimlerini ve performans sonuçlarını da burada bulacaksınız. Hatta belki bu çalışmamız, internet üzerinde bu konuda yayınlanmış ilk ve tek kaynak olacak Günceleme (17.04.2016) SoniCube ayağa kalkıyor Biraz geç de olsa, sonunda SoniCube kasasının montajını yukarıdaki videoda da görebileceğiniz şekilde yaptım. İşletim sistemi ve diğer gerekli uygulamaları kurdum, birkaç ince ayar da yaptıktan sonra bu sistemi nasıl daha kullanışlı hale getirebilirim diye kafa yormaya başladım Neler yaptığımı madde madde özetleyeyim. Kasayı topladıktan sonra sistemin PS2 klavye/fare ve monitör bağlantısını yaptım ve USB flash bellek üzerinden Windows 7 Ultimate 64-bit SP1 işletim sistemi kurulumunu gerçekleştirdim. İşletim sistemi kurulduktan hemen sonra, Intel’in web sitesinden anakartın en güncel sürüm BIOS’unu indirip BIOS güncellemesi yaptım. Anakartın üzerindeki mevcut BIOS 2010, güncel BIOS ise 2011 tarihli idi. Güncellemenin ardından BIOS’a girerek, gereksiz tüm bileşenleri (seri port, tümleşik ses, USB Legacy vs.) kapattım. PCI latency timer değerini 128’e ayarladım ve HPET özelliğini aktif hale getirdim. S3 Suspend to RAM ve Wake on LAN (WOL) özelliğini de aktifleştirdim. İşletim sistemi kurulumundan sonra sıra sürücülerin kurulumuna gelmişti. Ancak bu noktada ufak tefek pürüzler çıktı. Anakartın destek sayfasında, sadece 32-bit Windows işletim sistemleri için sürücüler yer alıyor. Bu yüzden, siteden indirdiğim grafik kartı sürücüleri sisteme kurulmadı. Ben de Lenovo’nun farklı bir model bilgisayarı için yayınlanmış Intel GMA 3150 Tümleşik GPU’ya ait 64-bit’lik sürücülerini ayrıca indirip sisteme kurmak durumunda kaldım. Yine benzer bir şekilde, anakartın SATA kontrolcüsünün sürücüleri sisteme yüklenmemişti ve Aygıt Yöneticisi altında Microsoft’un jenerik sürücüleri yüklü gözüküyordu. Bu sorunu da, Intel RST sürücülerini yükleyerek aştım. Windows 7’nin beraberinde gelen Realtek LAN sürücüleri de bir hayli eski bir sürümdü; ancak Realtek’in destek sayfalarında güncel 64-bit sürücüleri mevcuttu ve bu sürücüyü de başarıyla güncelledim. Ses kartının sürücüleri içinse, ASUS’un sürüclerini değil de bağımsız bir sürücü paketi çalışması olan UniXonar sürücülerini sisteme yükledim. Bu sürücüleri yüklerken, ASUS’un kontrol panelini yüklemiyorum ki DPC gecikmesi denilen sorun asgariye indirgensin (DPC gecikmesinin neden olduğu sorunlarla ilgili detaylı bilgiye ve sisteminizdeki DPC gecikmesi olup olmadığı gösteren ufak bir uygulamaya şu bağlantıdan erişebilirsiniz). Bunun yerine, yine UniXonar ekibinin hazırladığı XonarSwitch adlı ufak uygulamayı sisteme kurdum. XonarSwitch hem DPC gecikme sorununa neden olmuyor, hem de ASUS’un kontrol paneline göre çok daha az kaynak tüketiyor; üstelik kontrol panelinden yapacağınız her türlü ayarı yapmanıza, çok daha sade ve kullanışlı bir arayüzle imkan tanıyor. Windows kurulumuyla beraber sisteme kurulan tüm yan uygulamaları sistemden kaldırdım. Windows Update, Windows Search, Windows Defender ve birçok hizmeti iptal ettim. Sistemde sadece çekirdek hizmetler ve ağ bağlantısı için gerekli hizmetler kaldı. Bu haliyle sistem dosyaları, sistem ilk açıldığında hafızada toplam 750 MB civarı bir yer işgal ediyor. Sisteme antivirüs yazılımı kurmadığımı da belirtmeliyim, ne de olsa bu bilgisayarla sadece müzik dinleyeceğiz. Foobar2K uygulamasının son sürümü ile, uygulamanın WASAPI, ASIO, SoX Resampler eklentilerini kurdum. Uygulamanın ses çıkışı için, ilk başta WASAPI’yi kullanmayı düşünmüştüm. WASAPI nedir diye soracak olursanız, Windows Vista ile birlikte hayatımıza giren ve ASIO’ya Microsoft tarafından yaratılan alternatif diyebiliriz. WASAPI ile, destekleyen uygulamalar ses kartı kaynaklarına doğrudan ve öncelikli olarak erişebiliyor. Ancak WASAPI bana beklenmedik bir sorun çıkardı, yazının sonlarına doğru buna değineceğim. Bu sebeple Foobar2K’in ASIO çıkışını kullanmak durumunda kaldım. Foobar2K’de ASIO çıkışını kullanmak için bazı ufak ayarlar yapmanız gerekiyor. Preferences >> Playback >> Output sekmesi altında ses kartınızın ASIO sürücülerini seçtikten sonra, eğer mevcutsa “Use 64-bit ASIO drivers” ile “Run with high process priority” seçeneklerini aktif hale getirmeliyiz. “Custom Channel Mappings” kısmında da, ASIO sürücülerinin kullanacağı ses kanallarının bit derinliğini ayarlayabiliyoruz. Bu bölümde, ses kartımızın veya DAC’imizin desteğine göre 16, 24 ve 32 bit şeklinde ayar yapabiliyoruz. Arşivimde 24-bit kayıtlar da mevcut olduğu için bit derinliğini 24-bit olarak ayarladım. Uygulamanın Preferences >> Advanced >> Playback kısmında da bazı ayarlar yapmamız gerekiyor. Öncelikle, çalınacak parçanın tamamının RAM’e alınıp çalma işleminin doğrudan RAM’deki tampondan yapılmasını sağlamak için, “Full file buffering up to (kb)” değerini yüksek bir değer olarak belirlemeliyiz. Ben buraya 500.000 kb değerini girdim; bu demek oluyor ki 500 MB’a kadar büyüklüğe sahip parçalar doğrudan RAM’e alınarak çalma işlemi diskten veya ağdan bağımsız bir şekilde yapılacak. Yine Advanced sekmesi altında yer alan “Thread priority” seçeneğini 7 olarak belirledikten sonra, “Use MMCSS” seçeneğini aktif hale getirmemiz gerekiyor. Böylece uygulamayı, en yüksek öncelikle çalıştırıyor olacağız. Foobar2K uygulamasının temel kullanım ayarları bu şekilde. Geriye bir tek, çaldığımız parçalar üzerinde upsample işlemini yapacak SoX resampler eklentisinin ayarlarını yapmak kalıyor. Bu ayarlar da Preferences >> Playback >> DSP Manager sekmesi altındaki “Active DSP” kısmına dahil edeceğimiz “Resampler (SoX)” eklentisi üzerinde yapılıyor. Upsample değeri olarak 96 kHz değerini girdim. Aslında hem uygulama, hem de kullandığım ses kartı 192 kHz’e kadar upsample yapıp oynatabiliyor. Ancak tek çekirdekli Atom işlemciyi fazla zorlamak istemedim ve 96 kHz’in ideal değer olduğuna karar verdim. Zaten günümüzde birçok kaliteli harici DAC de en fazla 96 kHz’e upsample yapabiliyor. Güncelleme (22.05.2016) Atom D410 işlemcimiz,192 kHz upsample işleminin altından sorunsuzca kalkıyor. Tüm FLAC müzik dosyalarımı 192 kHz'e upsample edilmiş şekilde dinliyorum. Tüm bu ince ayarları yaptıktan sonra, NAS’ta duran FLAC arşivimi sistemin SSD’sine kopyaladım. Aslında ilk başta tüm dosyaları NAS üzerinde tutmayı planlamıştım ama evdeki hesap çarşıya uymadı Anakartın tümleşik 100 Mbit ethernet yongasının, ortalama 50-70 MB boyutundaki FLAC dosyalarını NAS’tan sistemin RAM’ine kopyalaması biraz uzun sürünce (F2K’de yaptığımız ayarlar neticesinde, dosya çalmaya başlanmadan önce dosyanın tamamı RAM’e kopyalanıyor ki ağ veya disk üzerinden herhangi bir streaming işlemi yapılmasın), şarkılar arasında 3-4 saniyelik boşluklar oluşmaya başladı. Anakartta gigabit destekli bir ethernet kontrolcüsü olsaydı muhtemelen bu sorun yaşanmayacaktı. Neyse ki 180 GB’lık SSD’de arşivimin önemli bir kısmı için yer mevcut ve SSD fiyatları da günden güne düşüyor. İleride yer sorunu başgösterirse, sisteme kolaylıkla ikinci bir 500 GB’lık SSD ekleyebilirim. Foobar2K altında çalma listelerini oluşturduktan ve uygulamayı sistem açıldığında otomatik olarak çalışacak şekilde ayarladıktan sonra, bu sistemi klavye/fare ve monitör bağlantısı olmadan, iPad Mini ile uzaktan nasıl yönetebilirim sorusu gündeme geldi. Denediğim yöntemleri teker teker yazmak gerekirse: Microsoft Remote Desktop: Uygulama çok basit bir arayüze sahip. Sisteme uzaktan eriştiğiniz zaman, dokunmatik tepkiler son derece hızlı ve başarılı. Ancak uygulamanın son derece sinir bozucu bir sıkıntısı var. Daha doğrusu bu sorun, iPad’in IOS işletim sisteminden kaynaklanıyor. Şöyle ki, RD uygulaması ile uzaktaki sisteme bağlandıktan sonra, iPad uyku moduna geçtiğinde WiFi otomatikman devre dışı kaldığı için RD uygulaması da kopuyor ve uzaktaki sistemden çıkış yapmış oluyorsunuz. Haliyle o esnada çalışan uygulamalar da kapanmış oluyor. Bu sorunu çözmek için ya iPad’in ekranını hiç kapatmayacaksınız, ki bu da pil tüketimini anormal derecede arttırıyor, ya da iPad’e jailbreak işlemi uygulayıp Insomnia veya KeepAwake gibi uygulamalar yükleyerek uyku modunda WiFi’nin devre dışı kalmasını önleyeceksiniz. IOS 9.3.1 için henüz jailbreak yayınlanmadığından, ikinci seçenek otomatikman devredışı kalmış oluyor. İlk seçenek de pil ömrü dolayısıyla uygulanabilir olmadığından Microsoft Remote Desktop uygulamasını, sadece gerektiği zaman sisteme erişmek için kenara kaldırmış olduk. TeamViewer: Buradaki arkadaşların da tavsiyesi üzerine TeamViewer’ı da sisteme ve iPad’e yükleyip denedim. Ancak sisteme uzaktan eriştiğimde, Teamviewer’ın sistemde sürekli ve yer yer %50’ye varan işlemci kullanımına yol açtığını gördüm. Bu durumda uygulamayı kullanmam imkansız hale geldi, zira tamamen pasif olarak soğutulan kasadaki sıcaklıkları olumsuz yönde etkileyecekti bu sorun. Uygulamada, bağlantı koptuğunda uzaktaki sistemden çıkış yapmamış oluyorsunuz, böylece Microsoft’un uygulamasındaki sorun ortaya çıkmıyor, ama yüksek işlemci kullanımı sebebiyle TeamViewer’ı da rafa kaldırmak zorunda kaldım. MonkeyMote 4 foobar2000 HD: Ne derler bilirsiniz, tatlılar her daim yemeğin sonunda gelir Sevgili Densha’nın önerisi olan, foobar2K’yı iPad üzerinden yönetmek için yazılmış bu uygulama, beklentilerimin de ötesine geçerek “Adam 8 TL’ye bize dünyaları vermiş” dedirtti bana. Sırf bu uygulama için bile detaylı bir inceleme yazmak gerekli, ama özetle uygulama ile: Uzaktaki sistemi Wake on LAN (WOL) ile açıp kapatabiliyor, uyku modundan (S3) çıkartabiliyor, tekrar uyku moduna sokabiliyor, ayrıca isterseniz sistemi tekrar başlatabiliyorsunuz. Bu, sistemin bir müzik kutusu olarak kullanımını inanılmaz pratik hale getiriyor. Özellikle S3 uyku modu ile, sistemi salonunuzdaki herhangi bir elektronik eşya misali anında açıp kapatabiliyorsunuz. Üstelik bunu iPad üzerinden, sistemin yanına gitmeden yapıyorsunuz. Tüm bu saydığım özelliklerin sorunsuzca kullanılabilmesi için, router’ınız üzerinden sisteme sabit bir IP atamanız ve uygulama altında sistemin MAC adresini girmeniz gerekiyor. Uygulama son derece şık ve kullanışlı bir arayüze sahip. Temel çalma kontrolleri yanı sıra ses seviyesi ayarı, çalma listesi oluşturma, listeler arasında gezinme, arşivde arama yapma, parça çalarken cover-art gösterimi, parçalarla ilgili detaylı bilgi görüntüleme gibi birçok özelliği bünyesinde barındırıyor uygulama. MonkeyMote 4 foobar2000 HD iPad Uygulaması Yukarıda özetlediğim tüm bu ince ayarlar ve iPad Mini üzerindeki MonkeyMote uygulamasıyla SoniCube, son derece şık, sessiz, az yer kaplayan, hiçbir fan ve mekanik parça içermeyen, yüksek kalitede sayısal-analog çevrim yapabilen, pratik ve kullanımı kolay bir müzik kutusu haline geldi. Tüm müzik arşivimi tek bir yerden yönetebileceğim böyle bir sistemi kurmak için harcadığım emek ve paraya değdiğini düşünüyorum. Umarım burada paylaştığım bilgilerin, benzer sistemler kurmak isteyen arkadaşlara bir şekilde yardımı dokunur... Bu vesileyle, bu başlık altında görüş, öneri ve desteklerini esirgemeyen tüm CHW ahalisine de teşekkür ediyorum Dipnot: F2K’in WASAPI çıkışının sorun yarattığını yazmıştım. Sorun, sistemi S3 uyku moduna aldığımda ortaya çıkıyor. Eğer sistem uyku moduna girerken o esnada bir şarkı çalıyor ise, uyku modundan çıkıldığında sistem resetleniyor. Bu sorunun kaynağını bir türlü bulamadım, çok fazla vakit kaybetmek istemediğim için de temelde işlevleri aynı olan ASIO çıkışını kullanmaya karar verdim. Dipnot2: Xonar Essence ST ses kartına ilave çok kanallı analog çıkış özelliği sağlayan H6 ek kartını kasaya takmadım. Zira kasanın 2. ve 3. PCI yuvalarında, böyle bir ek kartın takılması durumunda kartın yerinde sağlamca durmasını sağlayacak bir çözüm düşünülmemiş. Kart tek bir vida ile sabitlendiğinde, bracket'in alt uç kısmı boşta olduğu için içeri doğru gömülüyordu. SoniCube'u sadece stereo set ve kulaklıkla kullanacağım için, H6 kartının yokluğu herhangi bir sıkıntı çıkarmadı... Günceleme (22.05.2016) Amfi ve Hoparlör Değişimi SoniCube'da kullandığım Windows 7 64-bit işletim sisteminde, gerek duyulmayan tüm servisleri kapattığımdan daha önce de bahsetmiştim. Sadece çekirdek servisler ile, MonkeyMote uygulamasının ihtiyaç duyduğu Apple servisleri ve Microsoft Remote Desktop uygulamasının ihtiyaç duyduğu servisler faal durumdayken, işletim sistemi bellekte 680 MB kadar kaynak tüketiyor. Faal servislerin listesini aşağıdaki ekran görüntüsünde görebilirsiniz: Madem böyle bir işe giriştik, projeyi sadece kulaklıklara mahkum etmeyelim dedim ve daha iyi bir amfi&hoparlör arayışına girdim. Kısıtlı bütçeye sığdırabildiğim ürünler, Yamaha A-S700 amfi ile Dali Zensor 3 hoparlörler oldu. Aslında amfinin fiyatı bütçeyi epey aşıyordu ama nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde, 2. elde çok çok uygun fiyata satan bir satıcıya denk geldim. 2000 TL faturası olan 5 aylık ürünü bana 900 TL'ye sattı. Bu fiyat seviyelerindeki bir ürünü düşünmüyordum, daha doğrusu bütçede yer yoktu. Sony'nin ES serisi 10-15 yıllık amfilerine bakıyordum ama hakancez hocamın da uyarısıyla bu yıllanmış ve üzerinde türlü çeşit tamirat, parça değişimi uygulanmış olma riski yüksek ürünlerden uzak durmaya karar verdim. İyi ki de öyle yapmışım. Yamaha A-S700 Amfi Hoparlörleri eski amfime bağlamak için, kabloların hoparlör girişlerine muz uç (banana plug) diye tabir edilen fişlerden almıştım. Yeni amfimin hoparlör çıkışları da muz uç destekli olduğu için, 4 adet daha bu uçlardan temin ettim ve bağlantıları yukarıdaki resimde görebileceğiniz şekilde yaptım. Muz uçlar hem daha pratik, hem daha güvenli bir bağlantı şekli. Yalnız bu noktada şöyle bir uyarıda bulunaym. AB ülkelerinde satılan Yamaha amfiler, kutudan çıktığı haliyle muz uç kullanmaya uygun değil. Muz uçların elektirik çarpmasına karşı herhangi bir yalıtıma sahip olmaması sebebiyle, AB mevzuatı bu tür fişleri kullanan cihazların AB ülkelerinde satışına izin vermiyormuş. Bu yüzden, amfinin hoparlör bağlantı noktaları muz uçların takılmasını engelleyecek plastik muhafazalarla geliyor. Tabii ki bunları çıkarmak (daha doğrusu kırmak) çok basit. Ufak bir tornavida ile içeriden hafif kanırtıp kolayca çıkarıyorsunuz bu plastik muhafazaları. Bu işlemi yaptığınızda, hoparlör bağlantı noktaları aşağıdaki şekli alıyor. Üstteki 4 bağlantının plastik muhafazaları iptal edilmiş, alttakiler kutudan çıktığı haliyle. Muz uçlarla ilgili diğer konuya yazdığım mesajı buraya da ilave ediyorum: Hoparlör kablosunu hoparlöre bağlamak için muz uç (banana plug) diye tabir edilen fişlerden aldım. Kablo ucunu çıplak bırakmaktan daha sağlıklı bir bağlantı yöntemi oldu sanırım. Sahibinden sitesindeki bir satıcıdan tanesi 4,40 TL'den aldım uçları; Nakamichi marka, altın kaplama imiş (artık ne kadar doğruysa). Uygulaması falan çok basit. Yalnız bendeki amfinin hoparlör çıkışları muz uç desteklemediği için mecburen o tarafta kablo uçları çıplak kalacak şekilde bağlantı yapıyorum. Güncelleme (12.03.2017) Dinleme seanslarım sonucunda, upsample işleminin bir kazanım yaratmadığına karar verdim ve upsample işlemini tamamen iptal ettim. Tüm kayıtları ASIO üzerinden bit-perfect dinliyorum.
-
- küp kasa
- xonar essence
-
(ve %d tane daha)
Konu etiketleri: