stardust

CHW
  • Mesaj sayısı

    7.160
  • Üyelik tarihi

  • Son ziyareti

  • Days Won

    420

Reputation Activity

  1. stardust liked a blog entry by pentaman, Elveda eski çalışma masam, merhaba Ikea Hemnes Masa revizyonu   
    Eski çalışma masamı yaparken koyduğum hedeflere eriştiğimden yeni bir hedef ve güzel görünüm için masa değişikliğine ihtiyacı vardı. Yaklaşık 1 yıldır çalışma odamda dokunmadan duran eski Ikea Hemnes masayı bu nedenle revize ederek kullanmaya karar verdim. 3 yıl kadar benim kullandığım, sonrasında ofiste sekreter masası olarak kullanılan ve toplamda 10 yıl civarında eskitilmiş Ikea Hemnes masamın her yanı çizikler, derin defektler ve mürekkep lekeleriyle doluydu. Ayrıca minifix (birleştirici vidalama sistemi) yuvaları da yalama olmuş ve masa salladığınızda devrilecekmiş görünümündeydi. Youtube'a yükledim, buyurun link :
    Ikea Hemnes Masa revizyonu ve tamiri
    İlk hali ve son hali arasındaki farkları da beğenirsiniz umarım. Görüşmek üzere.
  2. stardust liked a blog entry by lawnmower, Downsizing kisvesi altında itelemece   
    Şimdi, bizlerin, sizlerin kullandığı, sahip olduğu, veya olmayı planladığı arabalardan bağımsız olarak yazıyorum bunları. Lütfen siz de "ama ben aldım / denedim, beğendim, bana yetiyor" şeklinde bireysel cevaplarla saldırmayın bana.
     
    Ülkemizin en yaygın premium araba markaları olan Mercedes, BMW ve Audi "uzunlamasına yerleştirilmiş" motorlu arabalardan başlar. Yanlamasına motorlu modeller aslında o üreticilerin premium olmayan markalardan müşteri çalabilmesi için tasarlanmış, marka karakterini yansıtmayan modellerdir. Bunu ilk olarak Audi A3 modeliyle başlatmıştır. Bu sebeptendir ki, Audi'yi A3'le tanıyanlar "yha aslında Golf'ten pek farkı yok yha" şeklinde yarak kürek yorumlar yaparlar. Kendi başına haklı olan bu yorum markanın genelini temsil edemez. Nasıl mesela AKG'nin gençleri hedefleyen Y serisi kulaklıkları aynı markanın efsanevi modelleriyle alakasızsa, nasıl mesela Apple tutup giriş seviyesinden müşteri çalmak için özel arayüzlü ama Android çalıştıran telefon yapsa o telefon gerçek bir Apple ürününün deneyimini yaşatmayacaksa, bu yan motorlu arabalar da böyledir. Marka kimliğine, kültürüne terstir. Tabi kullanılmaz, çöp filan değil bunlar, ama kalite, hissiyat, deneyim olarak üstteki modellerle alakaları yok. Onları sanki mesela BMW'nin özel siparişle Peugeot'ya ürettirdiği modeller gibi görebiliriz.
     
    Motor meselesi biraz daha karmaşık. Çoğu insan küçük motorlu arabaları "sadece motoru daha küçük" zannediyor. Halbuki durum böyle değil. Şimdi mesela hazır toplanmış PC aldığınızı düşünün. İşte i3, i5, i7 işlemcili modeller var. Kağıt üzerinde de bunların işlemcileri haricinde herşeyleri aynı görünüyor. Peki aynı mı olur? Bunların hedef kitleleri farklı. i3 işlemcili sistem çocuğa karne hediyesidir. i5 kendisi kullanacak adamın sistemidir, biraz birşeyler biliyordur. i7 uzmana, profesyonele göredir. Kasaları aynı olsa bile anakart farklı olur. Disk kapasitesi aynı olsa bile disk modeli farklı olur. PSU farklı olur. Donanım listesinde gözükmeyen hemen herşey değişir, öyle olmalıdır da. Amatörle profesyonele aynı ürün satılmaz. Tabi o amatör model de çöp değil, onun da bir hedef kitlesi, müşterisi var. Lakin bunların sadece işlemci ile birbirinden ayrıldıkları gibi bir durum yok. O sadece en düşük modeli alanın kendine söylediği bir yalandır. "Çok fazla işlem gücüne ihtiyacım yok, geri kalan herşey zaten o 3000 dolarlık sistemle aynı" der adam.
     
    Arabalarda da durum aynı. İzolasyon, koltuk süngerinin kalitesi, fren sistemi, hatta dışarıdan aynı görünen jantların kalitesi bile değişiyor. Biri daha önce VW / Honda / Opel / Toyota filan kullanmış adama özel oluyor, diğeri zaten BMW / Mercedes / Audi kullanan, markaların karakterini bilen, daha arabaya binmeden alacağı hissi tahmin eden adam için üretiliyor.
     
    Aslında buraya kadar da bir problem yok. Giriş seviyesi model tabii ki olacak. Lakin, bu giriş seviyesi modellerin Türkiye'ye / Türkiye gibi fakir ülkelere özel olması bu masum girişimi bozuyor. Bu 1.6L motorlu kocaman arabalar, 4x4 özelliği kırpılmış arazi araçları filan Almanya'da Hans'ın, Helmut'un "ya arabadan ne anlar bu ayılar, birkaç oyuncak koy bir de ufak motor ekle, binip eğlensinler" diye bize itelediği modeller. Maalesef bizim sikik vergi sistemimiz de buna çanak tutuyor.
    Herkesin tercihi, imkanları, ihtiyaçları farklıdır tabi. Ben kendim için bu "iteleme" modelleri asla almam. İkinci el alırım, iki yaş daha yaşlısını alırım, Opel, VW, Honda filan alırım ama sırf premium arabaya binmiş olmak için bu soytarılığın bir parçası olmam. Tabi benim durumum farklı, mesela kredi cekmiyorum, garantiye çok fazla takılmıyorum filan.
     
    Neyse, dediğim gibi bunu kişilerin şahsına filan yazmadım, bu küçük motorlu premium arabalar konusundaki genel görüşlerimdir bunlar.
  3. stardust liked a blog entry by pentaman, 27" iMac 2010 Orta Modelinde Xeon Sistemimizi Target Mode Olarak Çalıştırıyoruz   
    Uzunca bir süredir 2010 orta model imac'im premiere pro gibi güç gerektiren uygulamaların altından kalkamıyor. 45 saniyelik herhangi bir efekt eklenmemiş video render işlemi 2 dakikadan uzun sürüyor. Yine harici disk üzerinden dosyaları mpeg2 olarak kopyalamak 20 dakikayı buluyor bazen. En son kongre öncesinde sunum için videoyu hazırlarken 3 defa yüksek sesli bip uyarısı sonrasında imac kendini kapattı ve sıcaklık azalana kadar açılmadı maalesef. Burada biraz benim daha önce yaptığım modifikasyonların da etkisi var tabi ki, özellikle superdrive yuvasına taktığım ssd'nin üzerindeki ısı sensörünü sonradan kasanın kendisine yapıştırmam nedeniyle fan 2000 devirde çalışmıyor haliyle. Tabi bu kadar sesli çalıştıktan sonra konfor da kalmıyor, orası da ayrı bir mevzu. iMac'imden vazgeçmek istememem (özellikle stabil bir sistem olması, internet, ofis işlerinde vs. güvenilir olması gibi durumlardan, yine evdeki time capsule, airport Express, ipad, apple tv gibi apple ekosisteminden dolayı) ve iMac Pro'nun Türkiye beklenen fiyatının girişte 25.000 TL, benim istediğim 18 çekirdekli modelinse muhtemelen 32.000 TL civarında olması ihtimali nedeniyle sadece işlemci güncellemesi için bu kadar para vermeyi uygun bulmadım. 
     
    Apple 2009 ve 2010 iMac'lerde thunderbolt (minidisplayport'la birebir aynı şey, sadece çift yönlü aktarımla ilgili farklıklıklar var) çıkışı aynı zamanda target mode (hedef modu) ile imac'in ekran olarak kullanılabilmesini mümkün kılıyor. Bu özellik 2010 sonrasındaki imac'lerden kaldırıldı maalesef. Bunda bu özelliğin aşırı kullanışlı olmasının da etkisi var tabi ki. Öncelikle belirtmem gereken hedef modu/target mode kesinlikle Windows tabanlı bir PC'den görüntü alınmasını sağlıyor, bazı forumlarda sadece mb pro gibi thunderbolt çıkışlarından görüntü alınabildiği yazılmış ancak tamamen yanlış bir bilgi. 
     
    İşe Windows tabanlı iş istasyonumuzu kurarak başlıyoruz. Kuracağımız sistem :
    - Asrock EP2C612 WS Anakart
    - Xeon E5-2696v3 2.3ghz 18c36t işlemci
    - 4x8 gb non ECC 2133 Mhz DDR Ram
    - Samsung Evo 850 1TB SSD
    - Silverstone Prime Platinum 1000W PSU
    - Corsair H100i v2 AIO soğutucu
    - Corsair Graphite 780T kasa
    - EVGA 1050Ti 4 GB ekran kartı
    - Pioneer Blu Ray yazıcı bileşenlerinden oluşuyor. Asrock anakart ve E5 Haswell seçmemizin bir nedeni bir bug nedeniyle modlama sonucunda işlemcimizi turbo modunda kullanabilme özelliği. Bu özelliği nedeniyle bu işlemci şu anda piyasada karaborsa olarak satılıyor maalesef.
     
     

    Her nedense düzenleme aşamasında yazdıklarım uçup gitti ve tekrar yazmaya başladım. İş istasyonu kurmaya başladığımızda önümüze çıkan engellerden ilki SSI EEB anakartlara uygun bir kasa bulabilmek. Graphite 780T kasa e-ATX uyumlu ve 12"x13" boyutuyla SSI EEB ile aynı boyutlarda anakart sığsa bile maalesef anakartın oturduğu 4 delik farklı yerlerde, bunu uydurabilmek için e-ATX uyumlu 4 vidayı söküp 3.3 mm demir matkap ucuyla, akülü şarj cihazını kullanarak delik açmak lazım. Ardından üstteki resimlerde görüldüğü gibi anakartı takıyoruz.

    Şu anda tek işlemci kullandığım için kasa oldukça ferah, radyatörü kasanın üstüne yerleştirdim, bana geniş alanlar kaldı bu sayede. Ardından bilgisayarımız çalışır hale geliyor. iMac hedef modunu kullanmadan önce ekran kartımızdaki displayport çıkışından aldığımız görüntüyü minidisplayporta çevirmemiz gerekiyor. Bunun için gerekli kablo Hepsiburada'da satılıyor. 30 TL civarında oldukça ucuz bir kablo. Bu kabloyu takıyoruz ve ardından iMac'imizi açıyoruz. Hedef modunda çalıştırabilmek için iMac'in açık olması gerekiyor. iMac açıldıktan sonra bilgisayarımızın güç düğmesine basıyoruz ve iMac ekranı bir anda kararıp geri geliyor. Sonrasında cmd + F2 tuş kombinasyonuyla bilgisayara geri dönüyoruz. Bu aşamada çok kolay unutulabilecek birşey klavye ve fare, yeni bilgisayarımızın klavye ve faresi ayrı bu yüzden bunu unutmamak lazım. Bios'un default ayarlarıyla direkt açtığımız bilgisayarımıza windows kurmak çok kolay oluyor. Daha güzel olansa cmd + F2 kombinasyonuyla OS X ve güçlü bir windows pc arasında rahat geçiş yapıyor olabilmek. Displayport aynı zamanda ses iletimini de gerçekleştirdiği için iMac'in hoparlörlerini aktif olarak kullanabiliyoruz windows üzerindeyken. Bu da ayrı bir güzellik. Apple hedef modunu kaldırarak bizlere kötülük yaparken kendisine oldukça büyük bir iyilik yapmış aslında, özellikle Xeon ihtiyacı olanları kendisine muhtaç bırakmış, elinizde 2009-2010 iMac varsa yanlışlıkla atmak veya satmak gibi şeylere girişmeyin, sonuç çok güzel oluyor :

    İş istasyonunu kurarken yardımları için @Whooosh'a ayrıca teşekkür ederim.
  4. stardust liked a blog entry by lawnmower, Milli sporumuz: Dolandırıcılık   
    Memlekette dolandırıcılığın coşmasıyla ilgili bir sohbette bunları yazmıştım, kaynayıp gitmesin diye buraya ekliyorum.

    Dolandırıcı dediğimiz adamlar sizin bizim gibi değil. Kafa bu yöne çalışıyor. İkna becerileri çok kuvvetli. Olaylar basit anlatılıyor ama çok daha komplike gerçekleşiyor. Ön hazırlığı filan var. Hustle dizisindeki gibi resmen, hedefi inceliyorlar önce.
     
    Mesela Ercan benim yanımda işe girmeden önce onu bana getiren adamla birlikte beni incelemişler. Benim önceki elemanımda şikayetçi olduğum ne varsa Ercan bunun tam tersi olarak geldi bana. Öyle ayarlanmış yani. Ben mesela önceki elemanımın üst baş ve temizlik konusundaki özensizliğinden şikayetçiydim. Adam neredeyse pijamayla gelecek. Ercan takım elbiseyle geldi bana, bir süre de hep takım elbiseyle takıldı. Bunun gibi şeyler.
     
    Genel olarak ilk başta bir şekilde güven veriyorlar. Kendilerini çok ahlaklı (kişisine göre dindar) veya zaten başkasını dolandırmaya ihtiyaç duymayacak kadar zengin olarak tanıtıyorlar. Artık hipnoz mu desem, sosyal mühendislik mi desem, bir şekilde karşıdakini buna ikna ediyorlar. Sonra da hep olumlu şeyler oluyor. Deneyim harika yani. Sonra bir anda ufak bir pürüz çıkıyor. O pürüzü çözmeye çalışırken zaten olan oluyor. İşte bir akraba ölüyor da cenazeye gidilmesi gerekiyor, veya bankada bir sıkıntı çıkıyor biraz beklemek gerekiyor filan. Genelde zamanla alakalı şeyler oluyor bunlar. Bu dediğim kısa dolandırıcılıklarda geçerli tabi. Ercan meselesi gibi uzun dönem hadiselerde herşey daha komplike.
     
    90 sonrası özel kanalların açılması ve başını Televole programının çektiği "zenginlerin çılgın hayatı" temalı programlar normal vatandaşa daha önceden de biraz bildiği ama detayını bilmediği şeyleri gösterdi. Daha doğrusu, bazı gerçekleri vatandaşın gözüne soktu. Daha sonra önce internet, sonra da sosyal ağlarla birlikte vatandaş bu gözüne sokulan şeyin maddi yönünü de tam detaylı öğrenir oldu. Yani mesela eskiden "X futbolcu spor arabaya biniyor" şeklindeydi vatandaşın bildiği, bu daha sonra "X futbolcu Porsche 911 Turbo'ya biniyor" şekline dönüştü, en sonunda da "X futbolcu liste fiyatı 500000€ olan, sadece 100 tane üretilmiş Porsche 911 Turbo Special Edition'a biniyor" oldu. Yav adam kendince hesap yapıyor, benim maaşım o arabanın sadece yakıt masrafına bile yetmez diyor. İşte bir noktada kopuyor olay. Toplumun genel olarak yozlaşmasının sebebi de bu zaten. İnsanlar artık çocuklarının okuyup mühendis, doktor, avukat filan olmasını istemiyorlar. İnsanlar çocukları futbolcu, şarkıcı, dizi oyuncusu, müteahhit filan olsun istiyorlar. Eskiden top oynamak için okulu asan çocuğu babası döverdi, şimdi okula gitmek için futbolu aksatan çocuğu babası dövüyor.
     
    Neticede bu gelir dengesizliği ileriye bakıp "ne uzar ne kısalır" diyen adamı çıldırtabiliyor. İşte adamın ahlak duygusu önemli, kimisi üzülmekle kalıyor, kimisi "sikerim ulan bu hayatı, çalarım çırparım ben de o arabaya binerim, dünyaya bir kere geliyoruz" diyor. Dolandırıyor, çalıyor, çırpıyor, günü kurtarmaya çalışıyor. Tefeciden borç alıp pavyona gidiyor adam, şampanya açtırıyor. Zira normal maaşla çalışsa şampanyanın şişesini bile göremeyecek.
     
    Entellektüel kesimin saçma bulduğu dini meseleler bu konuda bir miktar toparlayıcı görevi görüyor. Ahiret korkusu olmasa çok çok daha kötü olurdu durum.
    İşte bu çalıp çırpmalar bir noktadan sonra alışkanlığa, yaşam biçimine dönüşüyor. Mesela şimdi dolandırıcılık yapan ama yine sürünen bir adama (Ercan mesela) iş verin, yapabileceği basit bir iş olsun ve makul bir maaş verin, mesela 10K filan olsun, önce kabul eder ama sonra bırakır gider. Halbuki dolandırıcılıkta eline o kadar para geçmiyor, burada en azından peşinden kimse gelmeyecek, gece rahat uyuyacak. Olmaz ama, o Ali Ağaoğlu gibi olmak istiyor. Şirketin vereceği 320i ona yetmez, 740 olacak. Haftasonları arkadaşlarla birkaç kadeh rakı içmek yetmez, boğazda gazinoda şampanya patlatacak. Dünyaya bir kere gelmiş, bunları yapacak. Yoldan çıkmış artık, dönüşü yok.

    Devletin çok ciddi önlemler alması lazım. Adalet mülkün temelidir lafı bunu anlatır. Adalet olmazsa mülk korunamaz, kimse de o mülk için çalışmaz. Bu düzen böyle devam ettikçe daha fazla insan Ercan olacak, daha az insan dürüstçe çalışıp birşeyler edinmek isteyecek. Bir keresinde Burger King'de kasadaki adamla kapının önünde milletten yemek isteyen çocuklarla ilgili sohbet etmiştim. Adam bana çocuklardan birini gösterip "bu zaten burada çalışıyordu, bizim arkadaşımızdı" dedi. Eleman düzenli maaş aldığı işyerinden istifa edip aynı işyerinin kapısının önünde dilenmeyi seçmiş kariyer olarak. Sadece bu bile birşeylerin yanlış olduğunu gösteriyor. Komplesini okuyacak sabrı gösteren herkese görüştüğümüzde küçük Starbucks kahvesi ısmarlıycam.