MilesTeg

@@BoRa
 
 
 
 
Dün ikinci kere gittik arkadaşımla. Filme gitmeden önce dikkat edileceklere baktık ve ilginç bir detay var Rey ile ilgili.
 
 
 

evet biraz kurcaladım ve bios da epey bir ayarı manuel değiştirdim. 
iki ayrı hız profilinde test ettim
4000<4500Mhz 
Voltaj: 1.280v
Yaptım.
 
Sonuçlar oldukça iyi.
Hem Prime95 de hemde Aida da stres teste soktum.
ikisinde sıcaklıklar görüldüğü üzere.
 
prime95: 43 Derecede sabitledi
Aida Stres testte: 47 Derece de sabitledi.


 
4200Mhz de test ettim ( Günlük Kullanım ) 
4000<4200mhz
Voltaj: 1.260v
Prime95 de 40 Derece sabitledi.

 
oda sıcaklığı 22-23 derece arasında değişiyor.
 
Zalman Sıvı soğutma işini yapıyor. Bir daha ne olursa olsun sıvı soğutmadan gideceğim. Ferahlık önemliymiş.
 
Not: 4500Mhz Default olarak seçeceğim sıcaklık farkı yok ve stabil çalışıyor. Günlük seçimim insanlara fikir olması açısında koydum. Bir çok insan turbo boost ile 4200Mhz kullanacaktır 6700k'ları.

 
Sanırım bizim yaştakilerin sıkıntısı bu. Bu tür filmler için "yaşlı" olmak. Çocukluğun naifliği kalmayınca hayata olduğu kadar eğlence unsurlarına da farklı bir gözle bakıyoruz. Öyle feleğin çemberinden geçtik falan demiyorum, en azından kendim için. Ama yine de yaşanmış yıllar birşeyleri değiştiriyor kaçınılmaz olarak.
 
Ciddi bir Star Wars filmi hiçbir zaman yapmayacaklar sanırım. Karanlık tarafın koyu karanlığını, aydınlık tarafın fark yaratan asaletini görmek istiyorum. Aile ilişkileriyle basite indirgenmiş bir çocuk filmi artık kesmiyor beni.
 
Star Wars'un da herşey gibi değişmesi, ilk izleyicileriyle birlikte büyüyüp olgunlaşması gerekiyor bence. Biz büyüdük, Star Wars büyümemiş.

Film olarak 8/10, Star Wars filmi olarak 6,5/10 veriyorum. Pek de Star Wars filmi gibi olmamış hatta. Bir "Bölüm III" bile değil.
 
Filmle ilgili fikirlerim şöyle (izlemeyen varsa uzak dursun):
 
 
 
 
@@nart'a katılıyorum. Beklenti çok olmasın. Benim öyleydi.

Teşekkürler ihtiyacım vardı bende faydalandım. Win 10' a geçtiğimden beri eset eski sürüm uyumsuz zaten. Bunun fiyat çok cazip hatta paypalda kırıntılar varmış ordan beleşe gelmiş oldu.

İki sağlam diyalog yok. Her şey, her konu, her karakterin geçmişi geleceği havada kalmış. Bol aksiyon sahnesi ama çoğunlukla karambol ne oluyor anlamıyorsunuz.
Ergen liseli kıvamında kötü karakter
En güzel şey BB8
Eski karakterleri görmek iyi olmuş o kadar.
Beklentiyi yüksek tutmayın.

Teknoseyir'de geçen gün incelenen TP-LINK NC220 kablosuz IP kameradan satın aldım.
 

 
İncelemede 70 USD + KDV gibi bir fiyattan bahsediliyor. Ben Webdenal'dan kargo dahil 210 TL'ye aldım. Evin giriş kapısına, ön bahçeyi görebilecek şekilde monte edeceğim, amacım özellikle geceleri evin önünden gelip geçenleri görebilmek ve dış kapı zili çalındığında, ev kapısını açmadan kapıda kimin olduğunu anlamak.
 
Kameranın IOS ve Android uygulaması varmış, ben görüntüyü iPad ve Android telefon üzerinden izlemeyi düşünüyorum. MG'nin söylediğine göre uygulamanın kullanımı epey basitmiş.
 
TS'de Xiomi'nin daha uygun fiyatlı bir kamerasının da bahsi geçiyor ama anladığım kadarıyla bu modelin IOS uygulaması yok, sadece Android cihazlar destekleniyor. Fiyatı TP-Link'in Türkiye fiyatının neredeyse yarısı, ama IOS uygulama benim için olmazsa olmaz idi ve bu modeli elemek durumunda kaldım.
 
Siparişim yarın kargoya verilecekmiş. Gelsin, montaj ve kullanım deneyimlerimi de burada paylaşırım...

Mayhem pasteller ile ilgili olumsuz şeyler okudum çok siz de böyle diyorsanız vazgeçeyim, o vakit beyaz Primochill ve EK şeffaf konsantre ile devam edeyim.
 
Yanlız Aurora da günlük kullanım için tavsiye edilen bir ürün değil firma tarafından da. Pastel için uzun süreli kullanılabilir ama bu süre zarfında radyatör ve blokları boyaması problemi olabilir demişler.
 
Kullanıcı tarafında ise kısa sürede bile problem yaşayan var gördüğüm kadarıyla.
 
Radyatör meselesine gelirsek sistemi bir defa kurup sonra da bloklar dışında ellemeyi düşünmüyorum, belki 3-Way SLI olur falan ileride orada da rahat gider diye düşünüyorum, elimde iki adet 360mm uzunluğunda ve 38mm kalınlığında radyatör var zaten.

Merhaba arkadaşlar,
 
Yakın zamanda 64 GB kapasiteli bir SD kart edinmem gerekti. Fiyatları araştırırken Gittigidiyor ve Sahibinden gibi sitelere de göz attım. Bu sitelerde listelenen SD ve microSD kartların büyük çoğunluğu sahte/fake ürünler. Örneğin aşağıdaki ilanda listelenen SanDisk Ultra serisi 256 GB kapasiteli microSD kart:
 
http://urun.gittigidiyor.com/cep-telefonu-ve-aksesuar/256-gb-mikro-sd-hafiza-karti-197135166
 
SanDisk'in web sitesine baktığınızda, Ultra serisinde en yüksek kapasiteli microSD kartın 200 GB kapasiteli olduğunu görüyorsunuz. SanDisk'in sadece SD formunda 256 GB kapasiteli bir hafıza kartı var.
 
Aşağıdaki bağlantıda, HappyBison rumuzlu bir kullanıcı, piyasada sahte olduğundan şüphelendiği birçok microSD kartı satın alıp kartlar üzerinde çeşitli denemeler yapmış. Sonuç, 128, 256 ve 512 GB kapasiteli bu kartların hepsi sahte, gerçekte 8 GB kapasiteye sahip kartlar. Sayfada ürünlerin ambalajlarından ve ürünler üzerindeki yazı/logolardan yola çıkarak nasıl gerçek/sahte ayrımı yapabileceğinizi gösteren güzel bir rehber mevcut. microSD'ler için hazırlanan bu rehberdeki ipuçları, diğer hafıza kartlarını kontrol etmek için de kullanılabilir.
 
How to check and spot fake Micro SD card
 
İhtiyacım olan kartı Hepsiburada'dan satın aldım. HB'nin fiyatları piyasa geneline göre daha hesaplı; hafıza kartı alacakların buraya da göz atmasında fayda var. Ancak şu konuda bir uyarıda bulunayım. HB sanırım satış sistemini değiştirmiş, artık site altında hem kendi sattığı ürünler, hem de siteye üye olarak dükkan formatında satış yapabilen farklı firmaların ürünleri var. Bir nevi n11, Gittigidiyor tarzı bir siteye dönüşmüş Hepsiburada. O yüzden satın alacağınız ürünün sayfasında, satıcı bölümünde "Hepsiburada" yazmasına dikkat edin, listeleme yapan 3. parti firmaların orijinal ürün satıp satmadığından emin olmak çok zor.

en önemli şey iops değeri bence. onda da buglu bi uygulama yoksa yada server işletilmiyosa iyi ssdyle mükemmel ssd arasındaki farkı biz kullanıcılar hissetmeyiz o kadar.

Bir de şuna bakın bakalım Conan harika iş çıkartmış Karnıma ağrılar girdi...
 
İki video var, önce bunu sonra da ilkini izleyin...

Bir de şuna bakın bakalım Conan harika iş çıkartmış Karnıma ağrılar girdi...
 
İki video var, önce bunu sonra da ilkini izleyin...

Bence 10 Kasım diye olmamıştır o. Oyun yapımcı firmalarında çalışma şansı yakalayan bir Türkün işidir bence. Beyzbol topu olmasi enteresan olsada genede güzel.

Rad Scorpion beni 15 snde öldürünce gittim Power Armor'ı geri buldum. )

 
Sanırım rastgele bir seçim yapmışlar. İmzayı başka birşeyin üzerine atmak da çok abes olurdu, şimdi en azından imzaya uygun bir zeminde görüyoruz o güzel ismi
 
Habere göre 10 Kasım'da satışa çıkması yüzünden böyle bir jest yapmışlar deniyor. Sebebi ne olursa olsun kendi ülkesinde tarihten, anılardan ve kalplerden kazınmaya çalışılan böylesine büyük bir insanın "oyun" denen şeyin içinde karşımıza çıkması bile dünya üzerindeki etkisinin ne denli büyük olduğunu gösteriyor bence.

Fallout sozkonusu olunca Lore cok muhim. Isterse dünyanın en iyi fps sini yapsalar lore sakatlandi mi o oyun hayretmez. Konu yoksa niye oynayayim ki. Tahminen ilerleyen aylarda oyun fanlar tarafindan cok saglam sekilde mod lanir. O zaman zevki cikar.
 
Benim takip ettigim kadari ile ve yakin çevremden oyunun delilerinin yorumlarina bakarak eski fanlar cok kizgin Beshedaya...

Seriye Fallout 3' ten sonra başladıysa normal olarak zaten falloutu fallout olarak tanıyamamış ondan normaldir.

Power Armor'ı çıkartıp yolun ortasına attım ben. Bir de onu saklayacak yer mi aramak lazımdı yani.   İstesem bulamam bir daha.

25. yılı şerefine Simyacı'yı tekrar okudum. İlk okuduğumda daha çocuk denecek yaştaydım ve bana çok fazla birşey ifade etmemişti. Ancak şimdi farklı bir gözle, hayatın değiştirdiği gözlerle bir kere daha okuyunca anlamlar değişti haliyle. Yine de birşeyler eksik kalıyor bu kitapta sanki. Aradığımız şeyin gözümüzün önünde, yanıbaşımızda, yüreğimizde olduğunu vurgulama yöntemi biraz yavan kalmış sanki. Kitabı kötülemiyorum elbette ancak kitap boyunca koruduğu etkileyiciliği son anda toz olup gitmiş sanki. Yine de herkesin okuması gerekiyor bence.
 
Sözü açılmışken bir kitap tavsiyesinde bulunacağım. Oruç Aruoba'nın Hani adlı kitabını okudunuz mu bilmiyorum ancak benim başucu kitaplarımlarımdandır. İnsanı alır yere vurur, kaldırıp sever, bağrına basar, ardından duvara çarpar ve yine şevkat gösterir. İçinde biryerlere dokunma başarısı inanılmazdır bence. Hayatın anlamını tıpkı bir sevgiliye duyulan özlem ve sevginin peşinde koşarcasına adamın gözüne sokar. Kısacıktır, bir çırpıda bitiverir ama sizi de bitirir. Damıtılmış damlalar halinde cümleler bir yana bazen de tekrar tekrar okuyup anlamaya çalıştığınız paragraflar vardır içinde. Ancak bir kere kavradığınızda beyninize kazınır. Yok öyle, Secret, Tanrılar Okulu vs. sınıfında değildir Hani. Okuduğunuzda anlayacaksınız zaten. Onların uzun uzun yazıp anlatmayı başaramadığı şeyi küçük bir kitapla gözünüze gözünüze sokar.
 
"Yavaştır hayatın anlamı" diye başlar. Bittiğinde ise fazla söze gerek bırakmaz. Kısa bir örnekle kapatayım bu konuyu...
 
“Kendi olarak, sana gelen-
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen-
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen-
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan- -
O, işte...”

25. yılı şerefine Simyacı'yı tekrar okudum. İlk okuduğumda daha çocuk denecek yaştaydım ve bana çok fazla birşey ifade etmemişti. Ancak şimdi farklı bir gözle, hayatın değiştirdiği gözlerle bir kere daha okuyunca anlamlar değişti haliyle. Yine de birşeyler eksik kalıyor bu kitapta sanki. Aradığımız şeyin gözümüzün önünde, yanıbaşımızda, yüreğimizde olduğunu vurgulama yöntemi biraz yavan kalmış sanki. Kitabı kötülemiyorum elbette ancak kitap boyunca koruduğu etkileyiciliği son anda toz olup gitmiş sanki. Yine de herkesin okuması gerekiyor bence.
 
Sözü açılmışken bir kitap tavsiyesinde bulunacağım. Oruç Aruoba'nın Hani adlı kitabını okudunuz mu bilmiyorum ancak benim başucu kitaplarımlarımdandır. İnsanı alır yere vurur, kaldırıp sever, bağrına basar, ardından duvara çarpar ve yine şevkat gösterir. İçinde biryerlere dokunma başarısı inanılmazdır bence. Hayatın anlamını tıpkı bir sevgiliye duyulan özlem ve sevginin peşinde koşarcasına adamın gözüne sokar. Kısacıktır, bir çırpıda bitiverir ama sizi de bitirir. Damıtılmış damlalar halinde cümleler bir yana bazen de tekrar tekrar okuyup anlamaya çalıştığınız paragraflar vardır içinde. Ancak bir kere kavradığınızda beyninize kazınır. Yok öyle, Secret, Tanrılar Okulu vs. sınıfında değildir Hani. Okuduğunuzda anlayacaksınız zaten. Onların uzun uzun yazıp anlatmayı başaramadığı şeyi küçük bir kitapla gözünüze gözünüze sokar.
 
"Yavaştır hayatın anlamı" diye başlar. Bittiğinde ise fazla söze gerek bırakmaz. Kısa bir örnekle kapatayım bu konuyu...
 
“Kendi olarak, sana gelen-
sana gereksinimi olmadan, seni isteyen-
sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen-
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan- -
O, işte...”

 
Düğün davetiyemde yazan sözlerdi bunlar. Gerçekten çok yalın, sade ama derdini çok iyi anlatan sözler.

Selamlar,
 
Firefox altyapısını kullanan ancak ondan çok daha hızlı olan bir browser Cyberfox. Bir süredir kullanıyorum ve oldukça memnunum. Aynı ad-on'ları kullanabiliyorsunuz. Güvenlik konusunda ne durumdadır bilmiyorum açıkçası. En güzel yanı da farklı platformlara farklı sürümler üretmiş olmaları. Eğer gerçekten bunu gözönünde bulundurarak optimize ettilerse güzel gerçekten. Performansının sebebini bilmiyorum, umarım elzem yerlerinden kırparak yapmamışlardır bunu
 
Kullanan var mı başka?
 
Sevgiler

Man from U.N.C.L.E. güzel olmuş. Müzikleri çok iyi, film de aksiyondan çok ödün vermeden arada güldürüyor. Seri olacak gibi, devamı gelecek büyük ihtimalle. Oyuncu seçimi iyi, arada ufak göndermeler (James Bond'a ve aynı isimli eski diziye sık sık gönderme var) güzel.

Yaklaşık 3 yıldır 27" Dell UltraSharp U2713HM kullanıyorum. Evga 970 FTW'e bağlı şekilde.
 
Panelinin IPS olması ve 60Hz oluşu yüzünden ilk başlarda çekincelerim olmasına rağmen kullanımda herhangi bir sıkıntı yaşatmadı. Özellikle renk gerçekliği oldukça tatmin edici. Monitör genel olarak güzel ama benim bahsetmek istediğim şey monitörün kendisi değil.
 
Monitörü Üçgen Yazılım'dan almıştım, çok da ilgilenmiş ve güzel bir indirim yapmışlardı. Bu modelin profesyonel seri olmasından dolayı da garantisinin 2 değil 3 yıl olduğunu da söylemişlerdi o zamanlar.
 
Gelgelelim yaklaşık 2.5 sene sonra panel gümledi ve monitör kullanılmaz hale geldi. Ben de önce Üçgen Yazılım'ı, ardından da onların yönlendirmesiyle Dell yetkili servisini aradım. Yetkili servisteki arkadaş hayattan bezmiş bir şekilde benim monitörün 2 senelik garantisi olduğunda ısrar ederek yapabileceği birşey olmadığını söyledi. Ben de Üçgen Yazılım'a dönüş yaptım ve durumu aktardım. Hiç üşenmeyip kendileri servisle irtibata geçip durumu açıklığa kavuşturdular ve ardından servisi aradığımda (aynı kişi tarafından)farklı bir şekilde karşılandım. Rutin kayıt açma işlemleri ardından monitörü evinizden gelip alacaklar dedi arkadaş. Teşekkür edip kapatırken "artık kaç gün monitörsüz kalırım acep" diye düşünüyordum. Geçici birşeyler ayarladım ve beklemeye başladım. 2 gün sonra kapı çaldı ve baktım karşımda UPS'ten bir eleman ve elinde koca bir monitör kutusu. Meğer birebir değiştirme garantisi varmış DELL'de, o ana kadar bilmiyordum, servisteki arkadaş da söylemedi. Elimdeki arızalı olanı verip mis gibi, gıcır gıcır monitörü takas ettim. Hem de yeni kasa olan modeliyle. Sonradan öğrendiğim kadarıyla eğer değişmesi gereken model üretimden kalktıysa ve ellerinde yoksa bir üst modelini verdikleri de oluyormuş.
 
Açıkçası telefondaki arkadaşın işi yokuşa sürmesi beni başta ne kadar umutsuzluğa sürüklediyse de önce Üçgen Yazılım'ın iş bitiriciliği, ardından da Dell'in marka gücü olayın çözümünde kilit rol oynadılar. Bundan sonra ilk bakacağım marka Dell olacak kaçınılmaz olarak. Diğer markaları bilmiyorum, umarım onlar da benzer uygulamalar yapıyorlardır veya en kısa zamanda yapmaya başlarlar. Müşteri memnuniyetini bu noktaya taşıdıktan sonra kaybetmek pek olası görünmüyor. Bir arkadaşım aracılığıyla bu monitöre yönlenmiştim. Ona da sonsuz minnet duydum olayla ilgili. Hatta çok kısa bir süre sonra benzer bir durumda o da kalmıştı ve aynı yolu izleyerek yeni monitörüne kavuştu.
 
Uzun lafın kısası. Monitörün teknolojik özellikleri, büyüklüğü, çözünürlüğü, refresh rate'i vs. bir yere kadar. Markanın satış sonrası hizmeti ve müşteri memnuniyeti de en az bunlar kadar sorgulanmalı diye düşünüyorum.
 
Umarım kimse benzer bir durumda kalmaz, ancak kalınacak olursa da arkalarını sağlama almaları açısından doğru markayı seçmenin önemine dair tecrübelerimi paylaşmak istedim sadece
 
Sevgiler