Leaderboard


Popular Content

Showing most liked content since 23-11-2014 in all areas

  1. 23 likes
    Selamlar; Uzun bir aradan sonra i9 9900k ve Maximus Xi Formula ile giriştiğim yeni sistem terfisi sonucu emektar Lian Li kasamda bazı değişikliklere gitmek istedim. Önceki revizyonlarda atladığım, daha fonksiyonel olacağını düşündüğüm bir çok şeyi bu vesileyle gerçekleştirmiş oldum. Bir önceki revizyonda çift looplu sisteme geçmiştim ve bu nedenle ekstra radyatörler eklemek durumunda kalmıştım. Bunlardan bir tanesi 45mm kalınlığındaki 360'lık radyatördü. O zaman biraz da kasaya kıyamadığımdan bu radyatörü kasanın dışında, kasanın üstünde duracak şekilde konumlandırmıştım. Başka da konulabilecek yer yoktu zaten. Performans olarak beklentimi karşılasa da görünümü hiçbir zaman içime sinmemişti. Bu revizyonda onu kasa içine, kasa tavanına almaya karar verdim. Bunun dışında yıllarca ertelediğim kasa yan kapağı işine de el attım. Daha önce ihmal ettiğim için kasayı her daim kapaksız şekilde kullanmıştım. Pencereli kapak sorununu da bu revizyonda halletmiş oldum. Bir diğer iyileştirme, kasa 10 seneden daha yaşlı bir kasa olduğundan ön panel giriş çıkışları epeydir güncelliğini yitirmişti. Artık kullanılmayan, geçerliliğini yitirmiş e-sata ve firewire gibi portları iptal edip, kendim oraya bir USB 3.1 Gen2 Type-C portu yerleştirdim. Çok fazla da detaya girmeye gerek yok, Karşınızda ProZ Revizyon 5; İşe koyulunca odamda yaşanan kaosu da göstermek gerek USB Type-C Güncellemesi; Kasa Tavanı ve Yan Kapak Kesim İşlemleri; HDD ve SSD Yerlerinin Belirlenmesi; Bir önceki revizyonda HDD'leri 5.25 yuvaların orada 3.5" dönüştürücü ile kullanmıştım. Ancak orada hdd'lere erişmek oldukça zordu.Bu nedenle onları bu kasadaki yıllar önce belirlediğim yere geri aldım. 5.25 Yuvaların önünü kapatmak için askrilik panelden yeni bir panel yapılması; Yine kasanın ilk revizyonlarında 5.25 vyuvaları bir panelle kapatmak istediğim için eski bir kasanın saclarından kendim metal bir kapama paneli yapmıştım. Bu panel anakarta doğru açılı şekilde alanı kapattığından anakart bölümünde pompayı vs koyduğum yerde alanı küçültüyor dar bir alan yaratıyordu. Anakart bölümünde biraz daha ferahlık kazanmak için açılı bir kapama yerine 5.25 yuvaları 90 derece dik şekilde kapatmak için bu sefer pleksiden yeni bir panel yaptım. Üzerinden geçecek boru yeri ve ön paneldeki 140'lık monsta radyatörden de anakart bölmesine hava akışı sağlamak için gerekli delik ve kesim işlemleri yapıldı. Tabi bu panelin sağlam şekilde oturması için bir yerlere sabitlenmesi gerekiyordu. Bunun için de gerekli çözümü üretebildim. Kasa, Radyatör, Kapama Paneli Boya İşleri; Hem önceki kullanımdan kaynaklı hem de bir sürü parçanın devamlı kasa üzerinde denenmesi, yerinin belirlenmesi için sökülüp takılması haliyle kasanın, radyatörlerin vs boyasının yıpranmasına neden oldu. Bu nedenle hem bu yıpranmış yerler hem de yeni parçaların boyama işleri yapıldı. Yeni Aydınlatmalı Zemin; Hemen yukarıdaki fotoda göreceğiniz üzere önceki revizyonlarda Anakart bölümünü kasanın alt katından ayıran zeminde 3 katman pleksiden oluşan bir aydınlatmalı zemin yapmıştım. Önceki 5.25 yuvalarını kapatan parça açılı olduğu için bu zemin açılı şekildeydi. Yeni parça ile bu aydınlatmalı zemini de yeniden yaptım. Yaptım derken açıkçası bu sefer çok fazla da zamanım olmadığından gidip pleksi işleri yapan bir yerde ölçüleri verip lazer ile kesim yaptırdım. Eee işin içine lazer kesim girince de artık kasaya imzamızı atmanın zamanı da gelmişti. Sistemin Güç İhtiyacını karşılayacak olan yeni psu'muz Enermax MaxTytan 1050W; Yıllardır Enermax dışında başka bir psu kullanmıyorum. Önceki sistemde yine Enermax'ın Revolution+ 1050 watt'lık bir güç kaynağını kullanıyordum. Kendisi 10. yaşını çoktan doldurmuş olmasına rağmen bana şimdiye kadar en ufak bir sıkıntı çıkarmadı. Ancak benim aldığım dönemde full moduler bir güç kaynağı yoktu. Dolsayısıyla bu psu'da sata, molex, ekstra pci-exp. kanalları için modüler bir kullanım sunsa da, ana bileşenler için 24 pin anakart, 2x8 pinlik cpu ve 2 x 6+2 pinlik pci-express kabloları malesef modüler değildi. Bu da hem montaj sırasında çok büyük zorluk çıkarıyor hem de yaptığım kablo düzenlemesini bozan başlıca faktör oluyordu. Bu yüzden yaşının da ilerlemiş olmasını bahane ederek Enermax'ın en güncel ve kutu içeriği zengin olan modeli MaxTytan serisi bir güç kaynağı alarak psu terfisi de yapmış oldum. Güç kaynağının tüm kablolarının kendinden kaliteli şekilde sarılı olarak gelmesi de çok büyük bir artı oldu tercih için. Kasa Tavanı için Yeni Fan Izgarası ve Akrilik Cam ile kapağın tamamlanması; Ve Nihayet... Tüm Sistem Bileşenleri ve Sıvı Soğutma Elemanlarının Montajına geçildi; Tataaaaa! Karşınızda 5. revizyonunu tamamlamış ProZ; Evet paylaşımlarım bu kadar. Oldukça zahmetli ve zaman alıcı bir süreç oldu. Ama şu ana kadar yaptığım en iyi düzenleme kesinlikle bu oldu. Aydınlatma işine çok eğilemedim. Corsair icue için önceki sistemde hazırladığım profillerim uçtu. O yüzden fotolardaki aydınlatmalar biraz rastgele oldu. Şuan içinde sedece saf su var, birkaç gün bu şekilde devriadaim yaptıracam. Tüm radyatör, bloklar vs montajdan önce sıcak su ve bulaşık deterjanı ile temizlendi ama yine de sıvı soğutma elemanlarının içinde önceki renkli sıvılardan kalma tortu vs falan hâlâ kalmışsa iyice temizlensin istiyorum. Birkaç gün sonra yeni renkli sıvıları koyacağım. Sistemin performansı hakkında konuşmaya pek gerek yok açıkçası. Custom sıvı soğutmanın avantajını sonuna kadar yaşatıyor. 9900k tüm çekirdekler 5 ghz için çok ama çok yeterli. Çok fazla bios içine girmedim henüz. İlk denemelerimde 5 ghz için işlemci yük altında 77 derecelerde falan geziniyordu. Ama çok detaylı stress testlere, benchmark işlerine girmedim henüz. Aşamaları detaylıca vermeye çalıştım, o yüzden biraz yoğun fotoğraf oldu kusura bakmayın. Umarım beğenirsiniz. Sağlıcakla kalın
  2. 22 likes
    Dün diğer konuda kısaca yazmıştım, artık detaylıca tanıtma vakti geldiğini düşünüyorum Özet geçmek gerekirse; yıllardır sanayide öpüle öpüle(!) arabalarımızda bir çok işi, özellikle de ince işleri kendimiz yapmaya başladık 3 arkadaş. 2016 yılında sanayide tanıştık kendileriyle, kafalarımızın inanılmaz uyuşması neticesinde kısa zamanda yakın dost olduk. hatta neredeyse aile dostu olduk bile denilebilir çünkü sonradan öğrendik ki babalarımız zaten öncesinde tanışıyormuş inşaat sektöründen, böyle de ilginç bir tesadüf oldu. Hep ortak olarak hangi işe girsek diye düşünürken kendimizi otomobil iç restorasyon yapma fikrini benimsemiş olarak bulduk. Temmuz başında dükkanımızı açtık. Ana işimiz soyulan tuş takımlarını ve panellerini yenilemek, ancak tek işimiz bu değil. Araç içindeki neredeyse her şeyi restore edebiliyoruz (kumaş hariç) + elektronik modül restorasyonu da yapabiliyoruz. Özellikle eski arabalarda sürekli anlamsız elektronik hataların çıkmasının sebebi elektronik modüllerin eskiyip zayıflamasıdır. Bunun restorasyonunu bizden başka yapan kimse yok. Tuş restorasyonu yapan diğer firmalardan farkınız ne derseniz eğer sırf bu iş için özel boya kullanıp (kumlu dokulu, veya soft doku) tüm logoları bilgisayarda manuel çizdikten sonra kusursuz şekilde fabrika kalitesinde bir işçilik ortaya çıkarmamız. Biz bu işe girerken bu sektörde bu işi en iyi yapan olarak girme kararı aldık ve hiç bir masraftan kaçınmadık. Malzemeleri hep üst seviye kaliteli markalardan aldık. Üstüne muazzam bir sabırla koyduğumuz işçilikle de birleşince ortaya güzel şeyler çıktı. Her arabayı kendi arabamız gibi düşünüp ona göre en ince detayına kadar mükemmel olmasıydı amacımız. Şu ana kadar bu amaçta doğru adımlarla ilerlediğimizi düşünüyorum zira gidip konuştuğumuz 3 büyük oto servisi de önce bizi test etmek için birer parça tuş takımı ve birer araba gönderdiler, sonuçlarından aşırı memnun kalıp, hepsi bundan sonra bizimle çalışmak istediklerini söylediler. Bu 3 oto servisi şunlar; Mekanik Garaj Çalıklar Oto Boya Nano Otomotiv Diğer servislerle de uygun oldukça konuşmaya çalışacağız. Daha kapasitemiz çok az olduğu için 2 arabada doluyoruz... Fiyat olarak açık konuşmak gerekirse pek uygun değiliz nispeten biraz daha yükseğe yapıyoruz diğer yerlere göre. Ancak yaptığımız işin her yönden mükemmel olup bir daha geri dönmemesi veya dönse bile bizim hatamızdan kaynaklı olacağı için tekrar ücretsiz yapılması misyonumuz. Diğer yerler aynı işi 1 günde çıkarırken biz hakkını vererek 3 günde çıkarıyoruz. Kaliteli işçilik maalesef yavaş ve maliyetli oluyor. Zaten bize gelen müşteriler de genelde ilk başta biraz burun kıvırıyorlar fiyatlara ve süreye ama son çıkan işçiliği gördükten sonra bir daha tereddüt etmiyorlar. Şu sıralar elimizde bir BMW E38 var, içini komple iskeletine inene kadar dağıttık, baştan aşağı tüm elektrik tesisatını ve döşemeleri toparlıyoruz. Yıpranan yerlerini restore ediyoruz. Ortaya klasik envanterine girecek kalitede bir işçilik çıkacak. Bu işin meğerse ne çok manyağı varmış da haberimiz yokmuş. Millet kaliteli iş yapacak yer arıyormuş. Instagram ve FB sayfamızdan bizi takip edebilirsiniz, sayfalarda her şeyi paylaşmıyoruz ama genel hatlarıyla ne yaptığımız anlaşılır. trifecta.restoration (instagram) trifecta restoration.auto (facebook) Sizin de yaptırmak istediğiniz şeyler olursa bekleriz Adresimiz sosyal medya sayfalarımızda yazıyor. Not: Böyle kendimizi övüyormuşçasına reklam gibi tanıtma yapmak istemezdim ama amatör ruhlu ve esnaflıkla uzaktan yakından alakası olmayan biri olup da yine de bu işlere girişmiş biri olarak heyecanımı mazur görün 3 arkadaş da bir şeyler başarmanın heyecanını yaşıyoruz. Bu işi büyütüp mevcut işimden istifa edeceğim günü 4 gözle bekliyorum.
  3. 18 likes
    evet, cuma günü itibariyle hastanedeki işime elveda diyorum... bugün istifamı verdim. ihbar süresini beklemeden ve kıdem tazminatımı alarak çıkıyorum (o nasıl oldu diye sormayın uzun hikaye) kendi işime yoğunlaşma vakti geldi
  4. 15 likes
    EVGA RTX 3080 Ti FTW3 Ultra vs. Asus RTX 4070 Ti TUF OC 3080 Ti FTW3'e veda etmeden önce mini bir karşılaştırma yapmak istedim. Geç bulup çabuk kaybettiğim EVGA kartımın anısına olsun Boyut olarak Asus TUF kart yarım santim daha uzun, Evga FTW3 2 buçuk slot yer kaplarken, Asus TUF 3 slotun tamamını dolduruyor. Ayrıca farkedebileceğiniz gibi 3080 Ti PCB uzun olmasına karşın, 4070 Ti PCB çok daha kısa, fakat heatsink arkaya doğru uzuyor. Bu sebepten dolayı 4070 Ti kartın backplate'inin bir bölümü açık ve bu sayede hava geçirgenliği attırılmış: - EVGA FTW3, Asus TUF serisine göre daha gösterişli ve daha iddali bir kart: EVGA RTX 40xx kart üretimi için Nvidia ile anlaşamadığı için bir süre yeni kartlar görmeyeceğiz bu markadan. Bu sebepten dolayı fotoğraftaki FTW3 için şimdilik türünün son örneği diyebiliriz. Asus Tuf ise çok daha ağır başlı, bağırmayan, olgun davranışlar sergileyen, yetişkin bir arkadaş. - Ray Tracing olmadan DLSS 2.0 ve 3.0 arasındaki farkı gözlemleyemeden yapılacak bir benchmark ne kadar anlamlı olur bilmiyorum ama forumumuzun adeti olduğu üzere bir 3D Mark TimeSpy testi yapmadan 3080 Ti FTW3'ü uğurlamak olmazdı değil mi: EVGA RTX 3080 Ti FTW3 Ultra: Graphics Score: 19774 Asus RTX 4070 Ti TUF OC: Graphics Score: 22610 * testleri 2 kartın da default ayarlarında gerçekleştirdim. - Gelelim yorumlara. Bildiğiniz gibi bende halihazırda Asus TUF 3080 kart mevcuttu, fakat kardeşime verdiğim 1080 Ti yandığı için, kendi kartımı ona vermek durumunda kaldım. Açıkçası 4070 Ti'ların ülkemizde bu kadar çabuk bulunur olmasını ve nispeten "alınabilir" fiyatlara bu kadar çabuk inmesini beklemiyordum. Bu sebepten ötürü Amazon'da 21500 TL'ye EVGA 3080 Ti FTW3 bulunca hemen atladım. Şuan itibari ile Amazon'a iade etmiş durumdayım bu kartı, hüzünlü bir veda oldu çünkü RTX 3080 alırken de aslında asıl almak istediğim model FTW3'dü. 3080 aldığım zamanlarda, bulabilseniz bile aradaki fiyat farkı -sırf EVGA markasına ve FTW3 modeline biraz zaafım var diye- karşılanacak türden değildi. 4070 Ti kartlar gelmeye başlayınca önce görmezden geldim, "ben aldığım karttan memnunum dedim" kendime ama aradaki farklar es geçilecek gibi değildi. - Fiyat: 3080 Ti karta 21499 vermişken, 4070 Ti 20599'a geldi. Performans: Özellikle DLSS 3.0 destekleyen oyunlarda 40xx serisinin çok büyük avantajı var. Ben 3080 Ti ile 4070 Ti "raw power" olarak aynıdır diye düşünsem de, internetten araştırdığım testlerde %10 ila %25 daha hızlı 4070 Ti. Daha çok oyun DLSS 3.0 desteklemeye başladıkça 3080 Ti "outdated" bir konuma düşecekti. Güç tüketimi: 3080 Ti'ların tipik güç tüketimi 350W, FTW3'de ise bu rakam 400W'a kadar çıkıyor, hatta ciddi overclock işine girişirseniz elimizdeki FTW3 ultra modeli 450W'a kadar elektrik kullanabilmekte. 4070 Ti'da ise bu rakam maksimum 285W. Sıcaklık ve Ses Seviyeleri: Tahmin edebileceğiniz gibi 3080 Ti FTW3 çok daha sıcak ve gürültülü çalışan bir kart. İnternette detaylı testler bulabileceğiniz için çok derine inmeden şunu söyleyebilim. 3080 Ti ile oyun oynarken sıcaklıklar 75-80 derecelerde geziniyor, eğer kısık sesle oyun oynuyorsanız fanların sesi oyunun sesinin yanında belirgin kalabiliyor. Evde kulaklık takmayı sevmediğim için bu benim için büyük bir kriter. 4070 Ti TUF ise 60 derece civarında çalışıyor ve fanları, kısık seste oynasanız bile oyunun sesinin üstüne çıkmıyor... - Daha önce belirttiğim gibi gönlüm 3080 Ti FTW3'den yana olsa da, mantığın ibresi -yukarıdaki faktörleri de göze aldığımızda- 4070 Ti TUF'u gösterdi. Asus Tuf 4070 Ti, Evga FTW3 3080 Ti karta göre, daha ucuz, daha performanslı, daha az elektrik tüketiyor ve daha az ses çıkarıyor. Bu durumda yapacak bir şey kalmadı. Amazon'a eşsiz iade politikası sayesinde 20 gündür kullandığım kartı geri aldıkları için teşekkür ediyorum ve yoluma TUF 4070 Ti ile devam ediyorum. Şuan ekran kartı arayışında olan arkadaşlara hiç şüphem olmadan tavsiye edebileceğim bir kart. Hele ki 20 bin lira altı fiyatlara bulabilirseniz kaçırmadan alın diyebilirim.
  5. 15 likes
  6. 15 likes
    Tıpkı @Najaz ın MD player koleskiyonu gibi, ancak benimki teknolojik olmasa da, bende eski mekanik araçlar, özellikle de saatlere karşı çok ilgili olduğumdan şu 2 arkadaşı bulup satın aldım. Benim mütevazi saat koleksiyoncuğumda, ortaokul 1'e giderken rahmetli babama ısrarlarımla aldırdığım swiss made Vialüx cep saatim dışında, hep hayalini kurduğum son dönem Osmanlı cep saatlerine de yer vardı. Ama gerek bütçe gerekse de imkanlar sebebiyle bu güne kadar bu hayalimi ötelemiştim. Artık, üstelik de 2 adet ile koleksiyona katılan ve beni çocuk gibi mutlu eden bu "ağır abileri" sizlere de tanıtayım istedim. İlk saat Osmanlı pazarı için Serkisoff firmasınca o dönemlerde "Billodes" olarak bilinen ancak daha sonraları hepimizin bildiği "Zenith" e dönüşecek olan İsviçreli bir saat firmasına ürettirtilmiş. K.serkisoff 1890-1920 yılları arasında üretilmiş bir seri, bendeki model de 1901'e tarihli. Osmanlı pazarı için üretilmiş. En büyük alıcıları Osmanlı Rüştiye mektepleri, savaş dairesi(erkanı harbiye) ve harb okullarıymış. Osmanlı'da askeri okulu bitiren askerlere yada rütbe atlayan subaylara ilgili kurumlar tarafından hediye edilirmiş. Daha sonradan askerlerin üzerinde bu saati gören halk, ordu alıyorsa vardır bir hikmeti diyerek alıp kullanmış. İlk üretilmeye baslandığı 1850 li yıllarda henüz tepeden kurmalı saatler yeni yeni icat aşamasındaymış ve sistemi bilinmiyormuş üstelik yaygın da değilmiş. Bu yüzden kurma sistemi arkadan anahtarlı. Bu ağır abi, "zenith saat gibi çalışıyor" deyimine harfiyen uysa da, 121 yılın yorgunluğunu da üzerinde taşıyor arada hafif tekliyor. İyi bir bakımla ilk çünkü haline rahatlıkla dönecektir. İkinci modeli ise ben daha bir sevdim sanki. Gerek kadran işçiliği, gerek akrep ve yelkovanın zerafeti gerekse de makinesindeki detaylı kalem işçiliği ile beni mest etti. Bu saat de 1890-1900'ler civarı üretilmiş gibi dursa da üreticisi olan "Charkie" hakkında bir detay bulamadım. Her iki saat de 800 ayar gümüş ve porselen kadranlarında da hiçbir hasar yok. Ecdad emanetleri serisi ufak ufak büyümeye devam ediyor
  7. 14 likes
    10 gün olmuş yazalı, o arada geldi benim araç, 2 tane sipariş edip birini almayan bir firma sayesinde 3 ayı bulan macera bitti. Toyota Hilux 4 çeker aldım, bugün Düzce-İstanbul arası aracı getirmek için kullandım, sürüşü vs. çok rahat geldi açıkçası. İçi ve aksesuarlarıyla binek araç kıvamına getirmişler aracı zaten. Devalüasyon öncesi işimi çözebilmek çok iyi oldu açıkçası
  8. 14 likes
  9. 14 likes
    Karşınızda benim oğlan Kendisi de KTM 50SX ile aramıza katıldı.
  10. 14 likes
    Kimisi model uçak sever, kimisi de araba, benim hobim de model gemiler ancak özellikle de ikinci dünya savaşında görev almış efsane modeller. Her ne kadar bitmiş hallerini sevsem de gemi modelciliği hem evde boş yer isteyen hemde boyaması, yapıştırması, kesmesi ile uğraştırıcı ve benim için hafiften sinir bozucu olabilen bir hobi. O yüzden ben hep Die-cast diye tabir edilen bitmiş, boyanmış yarı metal yarı plastik olarak satılan ufak oyuncakları sevmiştim ama gemi olarak bunları bulabilmek malesef zor, sonunda bulabildim ve benim en sevdiğim, benim gözümde ikonik öneme sahip üç savaş gemisini satın aldım. Öncelikle söylemeliyim ki fotoğrafları hemen elimin altındaki ipad ile çektiğim için detaylar yeterli görülemiyor olsa da aslında oldukça detaylılar. Hepsinin ölçeği 1:1250, kurşun kalemi de boyutunu kıyaslamak için koydum. İlk model Bismarck; İkinci dünya savaşının efsanevi Nazi savaş gemisi. Çok kısa süre görevde kalabilmiş olsa da batırılana kadar Müttefiklere kök söktürmüş bir efsane. ikinci model yine ikinci dünya savaşının ikonik ve efsanevi gemilerinden Japon IJN Yamato. Yüzen kale olan Yamato, yapılan en büyük savaş gemilerinden biridir hatta belki de en büyüğüdür ancak malesef savaşın sonlarına doğru bir intihar görevine gönderilmiş ve bu görevine giderken cesurca savaşsa da batırılmıştır. Batırılışı büyük ve heybetli gemilerin devrinin artık bittiğini ve uçakların devrinin başladığını göstermiştir. Son model de Amerikan Iowa sınıfı bir battleship olup, Amerika’nın ürettiği son devasa savaş gemisi olan USS Missouri. Boyutları yine çok büyük olan bu gemi, diğer iki modelin aksine batmadan günümüze kadar gelebilmiş bir gemidir ve şuan bildiğim kadarıyla müze olarak kullanılmakta. Üç model de bir arada:
  11. 14 likes
    Postimages Türkiye'de artık bloklu bir image hosting hizmeti haline geldiğinden dolayı fotoğrafları farklı bir yere taşımam gerekiyordu, Google Sites üzerinde kolleksiyonum için galeri görevi görecek bir web sitesi tasarladım. Şu an için tüm kolleksiyonumu yükleyemedim ama bir ölçüde gezilebilir durumda. Hem fikirlerinizi de almış olabilirim. Kolleksiyonuma burada erişebilirsiniz.
  12. 13 likes
    donanımhaber'e gitmenize gerek yok mesela, najaz donanımhaber deneyimini ayağınıza getiriyor
  13. 13 likes
  14. 13 likes
    UYAR! Bu yazı kabus gibi bir tamirat sürecini içerir. Bugün anten çubuğu nihayet elime geçti ve hemen tamir işine koyulayım dedim. Önce evde tamir edebilmem için 12v'luk bir güç kaynağına ihtiyacım vardı. Bu antenleri ben normalde bildiğiniz 12v 7 ah ups aküleriyle çalıştırıyordum ama maalesef elimdeki tüm aküleri tek tek denedim ama hepsi ölmüş. Ayarlanabilir bir basit adaptörle yapabilir miyim diye baktım ama amper değeri çok düşük olduğundan hiçbir işe yaramadı. Kara kara düşünürken aklıma birden evdeki rgb led şeritleri bağladığım 12 v'luk adaptörler geldi ve güç sorununu o şekilde çözdüm. Tamamdır artık sorun kalmadı bir iki saate halletmiş olurum diyordum içimden. Ama nereden bilirdim bir tamir işinin bu kadar aksilikle devam edeceğini... Daha işin başında anten motorunun kasasını sökmeye başlamıştım ki kalan son bir somun ben çevirdikçe kendi yerinde boşa dönüyordu. Onu yaptım, bunu yaptım yok. Bana mısın demiyor. Somunun vidalandığı parçanın başı vida gibi değil. Başı düz. Kargaburun gibi birşeyle bir yandan o kısmı sıkarken somunu çevirsem açılacak. Ama işte o vidalı kısmın başı plastik içine gömülü. Herhangi birşeyle kavramama imkan yok. Haliyle sinirlerim tepeme geldi. Sonunda başlarım lan bu işe deyip, aldım elime çekiçle ıskarpilayı kontrollü bir şekilde daldım plastik kısma. İnce uçlu kargaburun kavrayabilecek kadar yaraladım plastiği ve oldu. Sırf bu somunu çıkarabilmek için abartmıyorum yaklaşık 5 saat harcadım. Ama sonunda kasayı açabildiğim için keyfim yerine geldi. Artık başka ne sorun çıkabilirdi ki... Sıra kasa içindeki pislikleri vs temizleyip, çarklara, hareketli parçalara gress yağı sürmeye gelmişti. Hemen hallediverdim. Metal çubuğu da motorun gri borusundan geçirip, çubuğun plastik kablosunun başını yerine oturttum mu iş bitecekti. Çok beklersin. Bu dediğimi yapabilmek için motorun kasasına bir vida ile tutturulmuş en dış gri boruyu sökmem gerekiyordu. Vidasını söktüm, boru milim oynamıyor. Çekiyorum olmuyor, döndürüyorum olmuyor. Öyle bir sıkı ki o borunun yerinden çıktığını bilmesem bunu sabit yapmışlar derim, sırf anten çubuğuna orjinal diye verdiğim 640 liranın içime oturmasıyla işi bırakır giderim. İngiliz anahtarıyla sıkıp döndüreyim diyorum boru eğilmeye başlıyor. Çekiçliyorum hiç bir kıpırdama yok. Wd40 sıkıyorum belki araya nüfüz eder diye o da yok. Kafayı sıyırmaya az kaldı. Baktım olmayacak çekiçle bu sefer ince düz bir saatçi tornavidasını elime aldım. Boruyla kasanın birleştiği noktadan plastikle borunun arasına tornavida ucunu çekiçleyerek sokmaya başladım. İlk denediğim kısımda yine ufak bir yerden plastik kırıldı. Tam aksi yönde aynı işlemi bir daha yaptım ve plastiği biraz daha kırdım. Boruyu kavrayan plastik yüzey biraz azalınca başladım zorlamaya ve evet kıpırdadı sonunda. Zorladım zorladım ve nihayet çıktı. Borunun o kısmı nasıl bir oksitlenme yaptıysa plastikle akraba olmuşlar. Bu kısım da 5 saatimi çaldı. Evet anten çubuğunu poşetinden çıkarıp bu aşamaya gelmek 10 saatime mâloldu. Artık tecrübe edinmiştim. Bir işi nihayete erdirmeden artık bitti demeyecektim. Şimdi hangi zorluk çıkacak diye korkuyla bekliyordum artık. Bir yandan 640 lirayı boşa mı harcadık acaba, bu kadar aksiliğin üzerine anten çalışmazsa ne yaparım falan diye düşünerek plastik kabloyu haznesinin içine doğru sarmaya başladım. Haznenin gerekli yerlerine yine gress yağı sürdüm ve yerine oturttum. Sadece kasayı kapatmak kalmıştı. Vidaları tek tek yerlerine nazikçe oturttum ve işin başındaki ilk şoku yaşatan somun kaldı yine en sona. Somunu elime aldım yerine oturtacam, ellerim gress'ten dolayı biraz kaygan... Somun pırtı verdi parkeye düştü. Bir sıçrama sesi duydum sonra bir çarpma ve en son yere düşme sesi. Sakinliğimi bozmadan yakın gözlüğümü çıkardım, aşağıya baktım, göremedim. Koltuğumdan kalktım yere eğildim baktım yok. Yok, yok, yok, bulamıyorum. Kafayı gerçekten sıyırma noktasındayım. O tarafta çeşitli adaptörlerin olduğu amazon kutusu vs var. Bakıyorum, kutuyu boşaltıyorum yok ulan yok. Ulan göt kadar odada hemen dibime düştün de nereye gittin kahrolasıca somun. Seni somun yapana, başta oraya takana, anteni kırana, 300 liraya komple yeni universal anten alıp takmayan kafama sövüyorum da sövüyorum. Artık kafa uçtu. Şeytan aldı götürdü, satamadan getirdi gibi tekerlemeler falan söylüyorum. O derece yani. Hanım korkudan birşey soramıyor, arada bir gelip kapıdan napıyor bu deli der gibi çaktırmadan bakıp gidiyor. Dedim bir sakinle Korhan! Zaten ter içindeyim dötümden bile ter akıyor. Git bir bardak soğuk cola koy kendine bir nefeslen. Sakince düşün. Bir somun küçücük odada düşüp nereye gidebilir? O an gözüm sehpasında duran gitara ilişti, rahatlamak için bir iki tıngırtadıyım diye uzandım ve o an yok artık dedim. Gitar deliğinden içeri girmiş olabilir miydi? Gitarı şöyle bir salladım ve tadaaaaa. Evet somun parkeden sekip gitarın içine girmişti. Yine başladım sövmeye... bu kadarı da olur mu diye sövüyorum artık. Aldım yerine taktım hemen şerefsizi. Masanın üstüne bakıyorum kesin unuttuğum birşey vardır falan diye ama yok hakikaten montaj bitmişti. Geriye bir tek 12v bağlayıp test etmek kaldı. Anasını satayım bu sefer de korkudan adaptörü prize takamıyorum. Çalışmayacak düşüncesi hasıl oldu. Bu sefer gittim kendime çay koyup geldim. Yaktım bir sigara. Bir adaptöre bakıyorum bir antene. Sigaram bitince korkunun ecele faydası yok deyip taktım adaptörün fişini prize. Motorun sesini duymamla anten çubuğun tavana doğru yükselişini gördüm. Sorunsuz şekilde, hiç teklemeden sonuna kadar açıldı anten. Acaba kapanacak mıydı; Sanki yarım gün anamı ağlatan kendisi değilmiş gibi de gayet cool bir şekilde kapandı pzvenk. Bu sahneden sonra çetin geçen, yolları tuzaklarla dolu, 12 saat süren bir tamir serüvenini başarıyla tamamlamanın verdiği huzurla aşağıdaki videoyu çektim ve sizinle paylaşmak için mutluluk gözyaşlarıyla yazdım bu satırları. Bir sonraki serüvende görüşmek üzere. https://www.youtube.com/watch?v=CyFBhSJml18&ab_channel=bmxunderground2
  15. 13 likes
    @MilesTeg hayırlı olsun. - Türkiye'de yaşamanın bana öğrettiği şeyler. - Dünya bir gündür, o da bugündür. - Alan her zaman kardadır. - birikim yapan kaybeder, borçlanan kazanır. ben herhalde aileden gelen de bir huyla, cebimde parası hazır olmayan hiçbir şeyi almaya heves etmedim. birikim yapayım dedim, satın almak istediğim şeyleri genelde hep erteledim. dönüp bakınca aslında en mantıklısını yapmadığımı görüyorum. 2017 mayıs ayı henüz 2. pilotum, kayınpeder doğuş gurubunda, indirimi var, porsche 718 cayman, metalik renk, sport-chrono paket, sunroof falan istediğim dolu donanımla 370 bin liraydı. kendi arabamı satmadan peşin parayla alırdım çok rahat... 2018 haziran, kaptan olma hediyesi kendime range rover velar alayım dedim, 700 bin lira idi. 200 bin lira kredi çekip yine çok rahat alırdım. sonra kaskosu, MTV'si, bakım fiyatları derken, bir de çok elektronik arıza çıkarır sakın yaklaşma dediler. onu da almadım, arabam zaten iyi sonra da alırım dedim... 2021 başında rtx 3080, 8700 liraya almadım. 2022 başında 22 bin liraya aldım... bunun gibi irili ufaklı örnekler var hayatımda. o porsche'nin de, range rover'ın da fiyatı şuan 3 milyon liranın üstünde. sinir oluyorum kendime nereye bağlayacaksın diyeceksiniz. evet RTX 4000 serisi güzel gelecektir ama, 3000 serisi alamayıp bilenmiş, ateşli bir şekilde 4000'leri bekleyen bir güruh var, bu durumun farkında olan bir nVidia var, bir de işte Türkiye'de yaşıyor olduğumuz gerçeği var. o yüzden mantalitem değişiyor benim, "alabildiğini al sonra zaten alamayacaksın" moduna dönüyor. 4000 çıkana kadar kim öle kim kala, 2 kulaç atma mesafemizde, tarihten hiç ders almamış çılgınlar 2022 senesinde hala tank, top, tüfekle sıcak savaşa tutuşmuş... uçtuğum 2. pilotlar hemen sıfır araba çekiyordu altına, "oğlum ev alsaydın ya ilk" diyordum. henüz araba almayanlara para biriktir kendin oturmayacak da olsan önce bir 1+1 daire al dedim. beni dinlediler ise şimdi küfür ediyorlardır sanırım çünkü artık biriktirdikleri parayla ne ev alınır ne araba bugün uçtuğum 2. pilot haziranda evleniyormuş, 2+1 kapalı mutfaklı daire bakıyorlar, villa falan değil, kiralar 12-15 bin arası kaptanım diyor, valla duyunca hem üzülüyorum, hem kafayı yiyecek gibi oluyorum. kendi evimi 7 bin lira taksitle aldım ödedim bitti, herhalde hayatımda yaptığım tek mantıklı iş o oldu. şuan ev almamış olsam bana 15 bin kira deseler valla gider babamın evinde otururum, eski odamı verin derim
  16. 12 likes
    ...herhangi bir yorum yapmadan tek diyeceğim 39 yaşına geldim, 33 seneden beri bilgisayarda her gün oyun oynuyorum, bu monitör PC sistemim için bunca sene içinde yaptığım en iyi güncelleme. nerden biliyorsun diyeceksiniz: çünkü görüntüyü izlerken ağladım. bu yıllardır PC'de görmek istediğimiz görüntü, gerçek siyah ve doğal renkler. çok iddalı söylüyorum bu monitörü kullanan bir daha ne TN, ne IPS, ne VA... kesinlikle tekrar LED monitöre bakamaz. - @TiesTorN 'a dedim, bu monitörü kullandığı an gerekirse böbreğini satar, direkt gidip alır. @jackjoker 'a büyük teşekkür borçluyum, bu monitör için uyandırmasaydı, gidip Smart TV / Tizen işletim sistemi yüzünden PC ile sürekli sorun yaşıyacak, aynı panele sahip Samsung G8 OLED monitörü alacaktım. @T800 Tolga abi de müthiş deneyimi ile bana yardımcı oluyor ve daha da olacak, daha onun başını ağrıtırım sorularımla. teşekkür ederim kendisine burdan da tekrar. - şöyle bir video atalım, tabii ki deneyimi asla yansıtmayacak ama arşivde olsun. https://www.youtube.com/watch?v=MpAkx3lkLsE
  17. 12 likes
  18. 12 likes
    Veee mutlu son! Böyle neticeleneceğini tahmin etmesem de, buradaki arkadaşların öğütlediği kabullenmiş çaresizliğe kapılmadan, önce satıcıya mesaj atıp, benim onayım olmadan kendisinin onay verdigi ve yorum yazdığı satışı iptal edemeyeceğini yazdim. Aslında amacım ne tür bir mazeret göstereceğini öğrenmekti. Baktım hiç cevap yok, ertesi gün de ebay'e yazdım. Süreçle ilgileniyoruz dediler ve sonraki gün satıcı mesaj atip ürünü yolluyoruz dedi. Artık ebay satıcıya mı birşey dedi, yoksa satıcı 2 gün sonra mı mesajımı okudu da kabul etti, ne degişti bilemiyorum. SSD elime ulaştı, sıcağı sıcağına testleri yaptım. Hız muazzam. 34 Euro'ya 2 TB usb 3.1 Gen2 external ssd, inanılmaz resmen 😀
  19. 12 likes
    9 senenin sonunda toplamaya karar verdiğim sistem; amd 5800x arctic freezer 34 duo asus tuf b550-plus 32gb (16x2) g.skill ddr4-3600 cl16 3770k'dan sonra performans farkını hissetmem için özel bir şeyler denememe gerek kalmadı, windows içerisinde bile bariz daha hızlı alet windowsu formatlamadım, olduğu gibi geçiş yaptığım için hız farkını çok rahat anlıyorum. bütçe kendini toparladığında bir de m2 ssd çakarım olur biter... ekran kartı mevzusuna hiç girmiyorum zaten bu fiyatlarla almak enayilik. yıllar içerisinde overclock (ya da voltaj vs. ayarlama diyelim) ayarları aşırı değişmiş. terimlerin anlamlarını öğrenip düzgün bir ayar tutturana kadar 2 gün biosdan çıkmadım. sonunda düzgün bir şeyler ortaya çıktı. alet zaten default olarak PBO açık geliyor (pbo = auto oc diyebiliriz), kapatmamın da çok bir anlamı yok açıkçası kendisi zaten çok iyi ayarlıyor boost değerlerini. default + pbo şeklinde performansı zaten fazlasıyla tatmin edici olduğu için extra oc gibi işlere hiç girişmedim (single core 4.85ghz, multi 4.6ghz çalışıyor) yanlız hiç voltaj ayarı falan yapmadan bu işlemciyi tam performans kullanmanız çok olası değil. anakart aşırı voltaj uyguladığı için çabuk ısınıp throttle yapıyor. günlerdir her çekirdeğin teker teker ne kadar undervolt yapılabildiğini test ediyorum, 8 çekirdek ile teker teker uğraştım. sonunda optimum değerleri buldum. cinebench ile maximum skoru aldığım noktada bıraktım (15200) muhtemelen daha iyi bir soğutucum olsa 16k'ya kadar giderdi. bu değerleri ayarlarken yaşanan saçmalık ise daha önce hiç görmediğim türden. alete fazla undervolt yaptığımda nasıl olsa çakılır anlarım fazla indirdiğimi diyordum, o işler öyle olmuyormuş. istediğiniz kadar voltaj düşürün, cpu hata vermiyor. boost'ladığı hız da hep aynı görünüyor ama kendi içersinde daha yavaş çalışıyor. çok enteresan. bu dengeyi tutturana kadar akla karayı seçtim. her neyse... yıllar sonra tekrar amd'ye geçmek iyi hissettirdi...
  20. 12 likes
  21. 12 likes
    şu fotoğrafı çekebilmek için 15 aydır bekliyordum, iyi sabır varmış... c64 ve amiga da dahil 30 senelik PC oyunculuğu mecaramın hiçbir döneminde bir parçayı almak için bu kadar beklememiştim. 1080 Ti kartı 2017 Kasım'dan beri kullanıyorum, hem efsane bir GPU olmasından dolayı, hem de geçtiğimiz sene yaşadığımız ekran kartı kıtlığından dolayı beni bu kadar idare edebildi. geriye doğru bakınca, en geç 2 senede bir ekran kartı değiştirmişim, 1080 Ti rekor olarak kalacak mı, RTX 3080 onu geçer mi bilmiyorum ama şu kartı artık alabildiğim için çok mutluyum. tahmin edebileceğiniz gibi 50 tane inceleme okudum ve izledim. yine de kartı elime aldığımda ayrıntılara verilen özene hayran kaldım. kart 3 ayrı kutu içinden çıkıyor, itopya'nın kargo kutusundan sonra, Asus asıl kutu çıkmadan önce ayrı bir karton kutuya koymuş, asıl kutuyu da köpüklerle içine sabitlemiş, çok takdir ettim kendilerini.
  22. 12 likes
  23. 12 likes
    @T800 Tolga abi operasyona başladım @wazzap oldu mu anakart
  24. 12 likes
    Dün havaların artık iyice ısındığını fark edince ve biraz da zaman bulunca, iki senedir dolapta duran delid kitini çıkarıp, 7700k'ya el atmaya karar verdim. Aquacomputer'ın ihs'yi güvenli şekilde söküp tekrar yapıştırmak için olan aparatı, Loctite marka ısıya dayanıklı siyah conta silikonu ve sıvı metaller dediğim gibi çok önceden hazırdı. Liquid metal olarak thermal grizzly ve cool laboratory'nin liquid pro'su her ikisi birden vardı ama ben çeşitli yerlerde grizzly daha iyi dendiği için grizzly'i tercih ettim. Eğer herhangi bir delid kiti varsa, zaten işlem çok kolay. Önemli olan 3 aşama şu şekilde; - ihs'yi(dahili ısı dağıtıcı, işlemci üzerindeki metal kapak) işlemcinin çekirdeğine ve pcb'sine zarar vermeden çıkarmak - sıvı metali taşmasına yol açmayacak şekilde çok az kullanmak. (en fazla bir toplu iğne başının 3-4 katı) - kapağı tekrar düzgün şekilde kapatmak 1. ve 3. adım zaten düzgün bir delid kiti elinizde varsa sorun değil. Herhangi bir kit yoksa biraz riskli de olsa maket bıçağı, jilet vs dikkatlice kullanıp ihs'yi çıkarabilirsiniz. Ama kapağı tekrar kapatmak, tam yerine düzgünce yapıştırmak epey zorlayacaktır. Bu 3 adım düzgün yapılırsa korkacak başka bir durum yok. Sırasıyla, Aquacomputer'ın Dr. delid kitiyle önce kapağı ayırdım, ince kenarlı plastik bir parçayla pcb ve ihs'deki yapıştırıcı artıklarını güzelce temizledim. %99 izopropil alkolle thermal pasta artıklarını temizledim. (grizzly'nin içinden de bunun için 2 adet temizleme malzemesi çıkıyor) i7 7700k'da işlemci çekirdeğinin solunda 4 adet pin bulunmakta, ben ekstra önlem için bu pinlerin üzeri kapanacak şekilde azıcık silikon conta kullandım. Eğer herhangi bir taşma olursa o pinler sıvı metal ile temas etmeyecektir. Sonra hem çekirdek hem de ihs'nin çekirdeğe basacak kısmına sıvı metali uyguladım. Sıvı metali yayarken grizzly'nin içinden çıkan kulak çubuğu benzeri çubukları kullandım ama normal bildiğiniz kulak çubuğu da aynı işi görür. Sıvı metalin düzgün yayıldığına kanaat getirdikten sonra sadece ihs'nin pcb'ye basacak kısımlarına yine kulak çubuğu yardımı ile siyah silikon contayı çok ince bir tabaka olacak şekilde sürdüm. Son olarak da ısı dağıtıcı kapağı, delid kitini kullanarak yerine düzgünce oturtup kitin sıkıştırma vidası ile sıkıştırdım. Elimdeki siyah silikon conta bir saat içinde kuruyor. 24 saat sonra da tam kuruma gerçekleşiyor. Ben 1 saat sonra işlemciyi anakarta direk taktım. Oldukça temiz iş oldu. En ufak bir silikon artığı vs olmadı. Delide başlamadan işlemci nasıl görünüyorsa aynı şekilde görünüyordu. Neyse delid sonrasına gelirsek, daha ilk stress testlerinde "ohhh be dünya varmış" dedirtti. Kendi extreme sayılabilecek custom sıvı soğutmam ile yüksek mhz'lerde ve aşırı yük altında anında birkaç saniye içinde 85 dereceye fırlayan çekirdekleri daha ilk başta 65 derecelerde görünce verdiğim tepki buydu. İşlemciyi farklı mhz değerlerinde oc ederek test ettim, 4500mhz, 4600mhz, 4700mhz ve 4800mhz'lerde elimde delidden önceki sıcaklıklar olduğu için testleri bu aralıkta yaptım. SS almadığım için sizinle paylaşamasam da OC miktarı ne kadar artarsa delid sonrası sıcaklık farkının da o kadar arttığını gözlemledim. Masaüstü sıcaklık değerleri ortalama 10 derece fark ederken, yük altında ve farklı mhz değerlerinde bu farkın 25 dereceye kadar çıktığını gördüm. Genel olarak delid sonrası 15-20 derece bir fark olduğunu söyleyebilirim. İki senedir elimde herşeyin hazır olmasına rağmen, biraz üşengeçlik, biraz da zaman darlığı nedeniyle bir türlü bu işe girişememiştim. Keşke işlemciyi daha ilk aldığım gün yapsaydım diyorum şimdi. Tabi bir de garanti iptal konusu düşündürücüydü. Ama bu kadar temiz iş çıkacağını bilseydim beklemezdim. Çünkü işlemcide bir sıkıntı olsa kapağı tekrar açıp, thermal pasta sürüp, aynı intelin yaptığı gibi ısı dağıtıcıyı yapıştırmak hiç zor birşey değil. Fiziksel olarak çekirdeğe, pcb'ye bir zarar vermedikten sonra kimsenin de buna delid yapılmış diyeceğini sanmıyorum.
  25. 11 likes
    Bayramda biraz işim var gibi görünüyor... Evde kullandığım 9900K Z390'lı mevcut sistemi Intel 15. nesil ya da AMD 8 serisi işlemciler piyasaya çıkınca güncelleme planım vardı. Ancak ofisteki kullandığım pc'nin de güncellenmesi gerektiğinden (i7 2600k ) evdeki 9900k'lı sistemi ofise taşıyıp, evdekini güncellemek daha mantıklı geldi. Intel ve AMD yeni gelecek işlemcilerin durumuna göre onlara geçme planım hâlâ geçerli olduğundan çok fazla masraf yapmadan güncel bir sisteme sahip olayım diye Z790 ortalama bir anakart ve 13700k işlemciyi uygun gördüm. Yeni sistemle DDR5 ram terfisi de yapmak gerektiğinden ve uzun süre kullanılacağından 7200mhz'lik bellekleri tercih ettim. Yine mevcut sistemdeki RTX 3080'i 5xxx serisi çıkınca değiştirecektim ama onlar çıkana kadar 1440p için beni mutlu edebilecek bana göre f/p açısından 4xxx serisinin en mantıklı kartını aldım. Mümkün olan en küçük, en ince ve uygun fiyatlı modeli tercih ettim ki 5xxx serisi çıkınca hemen elden çıkaracağım için bu şekilde daha kolay satılabilir bir kart olduğunu düşündüğüm Msi Ventus 2x OC modelini tercih ettim. Tabi bu kart geçici bir kart olacağı için uzun yıllardan sonra ilk defa sıvı soğutmaya dahil etmediğim bir kartı kullanacağım. Ses ve soğutma performansı nasıl olacak bakalım. Gerçi iki gündür takılı sisteme ve fena değil gibi. Bunun dışında bahar temizliğinde hem sıvı soğutmanın hem sistemin genel temizliğini yaptığımda arka plandaki kablo kalabalığını da hafifletmek için fanları da değiştirme planım vardı, Lian Li Daisy Chain tipi fanları bu yüzden aylar öncesinden almıştım. Bu bahaneyle onlar da takılmış olacak. Bir diğer aldığım parça da Thermalright LGA 1700 için cpu çerçevesi oldu. LGA soketlerin klasik intel tipi cpu sabitliyicilerinden kaynaklı blok ile cpu yüzeyi temas sıkıntıları nedeniyle insanlar 12. nesilden bu yana bunları kullanmaya başlamış. Ben de optimum thermal performans için bir tane aldım. Açıkçası ne kadar fark edecek bilmiyorum. Etse bile öncesinde default soket ile denemeyeceğim içn fark olsa da bilemeyeceğim. Nvidia 5xxx serisi ve blokla kullanacağım bir kart alana kadar sıvı soğutma artık sadece cpu için çalışacak. Yeni anakart üzeirnde Z390 Maximus Formula'daki gibi vrm'ler üzerinde blok olmadığından onlar da sıvı soğutma dışında kalmış olacak. Ayrıca uzun yıllardır belleklerimi de sıvı soğutma ile soğutuyordum. Bu kurulumda bellekleri de kendi haline bırakacağım bakalım.
  26. 11 likes
    Güncelleme yapayım. Uzun araştırmalar sonunda kaliteli denileblecek 20$'a Veepeak Bluetooth OBD2 cihazını ve 50tl'ye de Google play store'dan Car Scanner programını satın aldım. Daha profesyonel yada daha kullanıcı dostu başka alternatifler de var ama en ekonomik çözüm buydu. "Veepeak OBDCheck BLE" https://www.veepeak.com/product/obdcheck-ble/ "Car Scanner ELM OBD2" https://play.google.com/store/apps/details?id=com.ovz.carscanner Bluetooth Obd cihazı ve program diğer onlarca türevleri gibi hata okuma/silme sensör verilerini gösterme gibi fonksiyonlar da sağlıyor. Fakat bu programın avantajı VW grubu araçlara long coding desteği vermesi ve bunu 50tl gibi çok uygun bir fiyata sağlaması. Benim asıl ilgilendiğim nokta da burası. Long Coding'i biraz açıklayacak olursak; Modern araçtaki hemen hemen her elektronik modül birbiri ile bir veri yolu(CAN BUS) üzerinden haberleşiyor ve bu modüller genelde yine bu veri yolu üstünden programlanabiliyor. Özellikle büyük üreticiler masrafları azaltmak için çok geniş yelpazedeki araçlarında genelde aynı elektronik modülleri kullanıyorlar ve her bir marka, model ve paket için yeni bir modül kullanmaktansa bu modülleri yazılımsal olarak programlayarak donanımları sınıflandırıyorlar. "Programlanabiliyor" derken firmware yazmaktan bahsetmiyorum. Bu modüllerin bir çoğunun genelde birkaç byte uzunluğunda kendilerine özgü programlanabilir ayar seçenekleri var ve önceden tanımlanmış her bir bit modülün fonksiyonlarını tanımlıyor. Long coding ile biz bu bitleri byteları değiştirerek modüllerin önceden belirlenmiş fonksiyonlarını değiştiriyoruz. Tabi hangi byteları bitleri değiştireceğimizi önceden bilmemiz gerekiyor. Burada da internetin gücü öne çıkıyor. Genelde long coding sağlayan yazılım ve donanımlarda temel fonksiyonlar ön tanımlı seçenek olarak geliyor. Siz bitlerle bytelarla uğraşmıyorsunuz, menüden müdahele etmek istediğiniz fonksiyonu seçiyorsunuz, gerisini yazılım hallediyor. Car Scanner programı da Long coding olayının büyük kısmını kendi hallediyor ama yine de dikkatli olmak gerekiyor. Bir değişiklik yapmadan önce bütün modüllerin ön tanımlı ayarlarınının komple yedeğini almakta fayda var. Bu yedekleme işlemi biraz uzun sürüyor ama değer. Yedek almasanız bile program kodlama geçmişi tutuyor, sonra o listeden girip yaptığınız değişikliği geri alabiliyorsunuz. Bazı opsiyonlar için şifre gerekiyor, her modülün belli şifreleri var. Car Scanner programı bu kısmı da kendi hallediyor. Benim ilk kodlama denemelerim başarısız oldu, cihaz program çalışıyor gibi görünüyor ama kod değiştirmeye kalktığınızda yazma hatası veriyordu, meğer bazı long coding ayarları için kaputu açmak gerekiyormuş. Mecaz yapmıyorum, kaput kapalı iken read-only oluyor sistem. Car Scanner programının sunduğu hazır seçenekler ile; Otomatik uzun farları aktive ettim. Henüz tam test edemedim ama en azından menüde çalışıyor gibi görünüyor. Ekleme: Test ettim çalışıyor. Hız tabelası okuma özelliğini henüz çalıştıramadım, Car Scanner'ın hazır ayarlarında araçtaki kamera modülüne (2q0) özgü hız tabelası okuma ayarı bulunmuyor. Ekleme: Benim araçta bulunan 2q0-980-653 kamera modülünde bu özelliğin aktifleştrilmesi için swap code işlemi gerekiyormuş. Car Scanner'ın henüz bu modül için swap desteği yok. Araç çalışırken kumandadan kapıları kilitlemeye izin vermiyordu, bunu değiştirdim. Arabayı ilk kullanmaya başladığım gün öğrendiğim ve çok canımı sıkan özellik buydu. Motor çalışırken kapıları dışarıdan kilitleyemiyorsunuz. 1 dakika fırının önünde durup ekmek alayım derseniz ya kapıları açık bırakacaksınız yada mecburen kontak kapatacaksınız, çok gıcık. Bunu kapattım çok güzel oldu. İsterseniz motor ve kapılar kapalı iken anahtar aracın dışına çıktığında kapıların otomatik kilitlenmesini de aktif edebiliyorsunuz. Ben gerek görmedim ama böyle bir seçenek de var. Anahtardan unlock tuşuna basılı tutarak camları açma özelliği vardı ama camları kapatma yoktu, bunu da ekledim. O camları kumandadan açabiliyorsam kapatilmem de lazım arkadaş, neyin kafası bu? Program içinde hazır seçeneklerde elektrikli bagaj kapağını araç içindeki düğmeden yada anahtar üstündeki düğmeden açmanın yanı sıra kapatma opsiyonu da var ama ben çalıştıramadım. Güvenlik endişesi nedeni ile bu seçeneği tamamen kaldırmış olabilirler, çünkü bagaj kapağı biraz agresif, yakalarsa çocuk evcil hayvan falan sıkıştırma potansiyeli yüksek. Yarı sinyal sayısını 3'den 5'e çıkardım. Sinyal kolunu yarım bastırıp bıraktığınızda 3 kere sinyal verip kapanıyordu. 3 bana az geldi, onu izin verilen en yüksek değer olan 5'e çıkardım. Bu ayarın ekran görüntüsünü de fikir vermesi açısından ekliyorum. Araç kapanıp açılınca klima ayarlarında hava sirkülasyon seçeneğinin son ayarını hatırlamıyordu, her arabayı çalıştırdığınızda yeniden açmak gerekiyordu, bunu değiştirdim. Şimdi en son ayar ne ise o şekilde çalışıyor. Auto start/stop kapatma modunu henüz yapmadım, en azından şimdilik klima sürekli açık olduğu için gerek olmuyor, kışın bakarız. Start/Stop için gerekli akü voltajı limitini yada motor sıcaklığı limitini değiştirerek start/stop'u kalıcı olarak devre dışı bırakabiliyorsunuz. Ekleme: Start/stop zaten çalışmıyor. Önceki sahibi devre dışı bıraktırmış herhalde. Ölçü birimlerini metrik yaptım. Araç US spec olduğu için mile/galon standart olarak geliyor. Ölçü birimlerini değiştirme normalde aracın menüsünde var ama artık yasal bir zorunluluk mu bilmiyorum ama tam bir dönüşüm yapmıyor,. Siz ayarlardan km'yi seçseniz dahi Km yanında mili de göstermeye devam ediyor ve bu gıcık bir durum çünkü ekranda sürekli 2 adet farklı hız değeri görünüyor. Fakat long coding ile değiştirince tam değişiyor. Bagaj kapağı üstündeki decoratif park lambalarını gündüzleri fren lambaları ile birlikte çalışacak şekilde değiştirdim. Aslında bu konu ayrı bir topiği hak ediyor. Çünkü araçtaki hemen hamen bütün lambalar soft wiring'miş. Yani hangi lambanın hangi fonksiyonu yapacağını yazılımsal olarak değiştirebiliyorsunuz. Atıyorum uzunları yaktığımda sol plaka lambası ile sağ geri lambası da yansın, sağa sinyal verince gündüz farı sönsün, bagaj kapağını açınca geri lambaları yansın gibi gibi şeyler yapabilirsiniz. İsterseniz farları bile sinyal lambası olarak kullanabilirsiniz Araç US çıkışlı olduğu için arka sinyal ve stop lambaları bir. Ayrı sarı sinyal lambaları olmadığı için frene de bassanız sinyal de verseniz aynı ortak kırmızı lambalar yanıp sönüyor. Dörtlüleri yaktığınızda yada sinyal verdiğinizde arkadaki fren lambaları bypass oluyor ve fren için sadece 3. tepe lambası kalıyor ki bu çok salakça bir durum. Normalde gündüz parklar kapalı iken atıl olan bagaj kapağı üstündeki kırmızı park lambalarını fren lambaları ile birlikte yanıp sönecek şekilde değiştirince kendimi bir tık daha güvende hissettim. Gaz pedalı için Audi throttle mod olarak bilinen bir ayar var. VW, Seat ve Skoda'larda standart "incremental controlled over time" ayarını Audi'lerdeki gibi "direct controlled over" olarak değiştiriyorsunuz. Kimisi plasebo diyor ama benim kanaatim "çok fark ettirdi" şeklinde, en son aldığım benzin ile de alakalı olabilir ama dur kalklarda gaz tepkisi inanılmaz değişti. Önceden D'deyken kalkışta araba yürümüyordu, gaza basıyorsunuz basıyorsunuz hiç bir şey olmuyor sonra bir anda çoşuyordu. Bu ayarı değiştirince bu durum ortadan kalktı, artık gaz pedalı olması gerektiği gibi davranıyor. Ekrandaki kapatılamayan yön bilgisini kaldırdım. Çok lazımsa dikiz aynasında N E S W NE ES SW... şeklinde aracın yönünü gösteren mini ekran mevcut. Bir de dashboard'da buna gerek yok, kuru kalabalık. Korsan hazinesi mi arıyoruz bu ne arkadaş? Araçtan dışarı çıkınca kapıları otomatik kilitleme. Eğer anahtar üzerinizde ise araçtan çıkıp kapıyı kapattığınızda kapıları otomatik kilitliyor. Ben biraz uzaklaşınca yada belli bir süre geçince kilitler diye bekliyordum ama kapıyı kapatır kapatmaz şak diye kilitliyor. Yedek anahtar da olmadığı için biraz tırsmadım değil. Daha bir sürü şey var vakit buldukça kurcalayacağım ve bu mesajı güncelleyeceğim.
  27. 11 likes
    Her şey devamlı pahalanıyor, en iyisi aracımı yenileyeyim diye düşündüm ve geçen hafta Hyundai'ye gittim. Tucson'un (2017 modeli var bende) yeni kasası çıktı bu sene, onu almaya karar verdim. Bayi, aracım temiz ve boya, kaza vb. olmadığı için 285'e sayarız takasta dedi. Özel bir takas desteği kampanyası falan yoksa çok ölü fiyat veriyorlar bayiler, o yüzden kendim de bir bakayım dedim. Ama çok vakitte yok, araç gelir yakında dediler. Daha önce sahibinden üzerinden araç sattım ama bu sefer uğraşacak pek vaktim de yoktu, o yüzden bu aralar sık sık TV ve youtube'da reklamlarını gördüğüm Vavacars'ı bir deneyeyim dedim. (bu arada, arabam.com, otoeksper ve dod üzerinden de form doldurdum). Sahibinden'de benim aracın muadillerine sahipleri 315-350 arası değerler biçmişler. Neyse, Vavacars benim araca 317.5 ön teklif verdi (bilgileri eksiksiz ve hatasız doldurdum, çakallık vs yapmadım) final teklif ekspertiz sonrası ortaya çıkar yazıyor sitede. Randevu oluşturdum ve bazı bilgileri konfirme etmek için aradılar o bilgileri de verdim. Çok uzattım ama fikriniz olsun diye yazıyorum. Bugün sabah 9'da gittim, araç ekspertiz yapılırken oradaki arkadaşla sohbet ettik. Saat 9:45 gibi araca ufak tefek çizik, göçük vb olduğu için 315 fiyat verdiler. (bu arada takas aradı abi 290 veriyorlar en son dedi, bir galeri de 295 demişti) Ben de uzatmadan kabul ettim. Ödeme nasıl oluyor dedim, biz satışı gerçekleştirdikten sonra size parayı gönderiyoruz ama isterseniz takasbank üzerinde de yapabiliriz ama onların sistem bazen gecikme yapabiliyor, noterde bekleyebilirsniz bilginiz olsun dedi. Güvenli bulduğum için sizin dediğiniz gibi olsun dedim. Ufak bir sözleşme imzaladık, bu arada araç ve kimlik bilgileri notere gitti. Notere gittik, işimiz 5 dakika sürdü, 10:30 gibi noterden çıktık. 11:30'da da para hesabıma geldi. Ben Türkiye'de bu kadar düzgün işleyen az sistem gördüm. Eğer araç satacaksanız bence bir şans verin derim.
  28. 11 likes
    Şu arkadaşlardan birini dün satın aldım. Kutu jelatini dahi açılmamış. 1997'den beri açılmamışlar yani 😮 Bu kondisyonda kolay kolay denk gelmeyecek bir kart. Arkadaşın dediğine göre, muhtemelen gümrükte kalmışlar, sonrasında ihaleyle alan birinden de onun eline geçmişler. Keşke 12mb ramli hali olsaydı desem de buna bile çok sevindim. Satan arkadaş da benim gibi, donanım manyağı bir arkadaş olunca 1 saat de muhabbet ettik 😄
  29. 11 likes
    Teknoloji dışı satın almalarım devam ediyor; Kitaplığımın en değerli objesi olan, Ecdad Emanetleri adını verdiğim ufak koleksiyonuma dün katılan iki önemli parçayı, ve önceden edindigim bir diger parcayi sizlerle de paylaşayım istedim. İlk parça Avusturya üretimi Osmanlı 15. Kolordu Rozeti. 15. Kolordu, ilk olarak Çanakkale Cephesinde savaşmış ve büyük başarılar elde etmiş. Bu rozet de bunu simgeliyor. Türk sancağını dalgalandıran bir mehmetçiğin ayaklarının altında yatan bir ayı detayı, Çanakkale’de bozguna uğratılan itilaf devletlerini, arka tarafta güneş detayı içerisindeki camii detayı da kurtarılan İstanbul’u simgelemiş. 15. Kolordu akabinde İttifak devletleri için Galiçya’da, daha sonrasında da farklı cephelerde savaştıktan sonra en son olarak Kazım Karabekir Paşa komutasında Doğu Cephesi olarak milli mücadeleye destek vermiş Rozet Viyana’da üretilmiş. Ikinci parca, Osmanlı İmparatorluğu Savaş Pilotu Brövesi. Şaşıranlarınız belki olabilir ama 1. dünya savaşı cephelerinde, akabinde de Kurtuluş Savaşı sürecinde savaşan savaş pilotlarımız vardı. Bu bröve işte o pilotlarımızın ve bizle birlikte savaşan Alman pilotlarına verdiğimiz bröve. 5. Mehmet tuğralı. Altında da Osmanlı’nın kuruluş yılına ithafen 699 yazılmış (hicri yıl) Ücüncü ve tüm koleksiyonumun en değerli parçası ise İstiklal Madalyası. Kurtuluş Savaşının ardından, TBMM tarafından savaşta direkt katkısı olan tüm subay ve erat için verilmiş olan bu İstiklal Madalyası kendinden önce çıkartılmış tüm madalyaları geçersiz kılıp tek başına sağ göğüs üzerinde gururla taşınması gereken bir madalya olmuştur. Madalya’nın ön yüzünde eski meclis binası ve Ankara silüetinin güneş gibi ışıması ile yeni kurulun devletimizi, hemen önündeki dünya, orak, dişli çark, palet yeni kurulan ülkenin bilim, sanat, üretime verdiği önemi, en öndeki mühimmat taşıyan kağnı ve köylü detayı da Kurtuluş Savaşı ile sembolleşen topyekün tüm halkın katkısını sembolize etmekte. Madalyanın arka yüzünde ise Ay Yıldız motifi arasında Ankara’dan çıkıp Misak’ı Milli içerisindeki şehirlere ( Edirne, Bursa, İzmir, Konya, Adana, Musul ve Kars) ulaşan oklar resmedilmiş. Atatürk biraz daha yaşasaydı, Musul’un da ülke topraklarına katılması gerçekleşebilirdi. Madalyanın şerit rengine göre kimlere verildiği anlaşılabilmekte. kırmızı madalya : bizzat savaşa katılıp, cephede savaşanlara yeşil madalya : savaş zamanı mecliste bulunanlara beyaz madalya : savaş anında cephe gerisinde yardımı bulunanlara kırmızı-yeşil madalya : savaş anında mecliste bulunup cephede savaşanlara verilir. Aslında kurdelesi (şeridi) daha yeni olan yada yeni kurdele bağlanmış olan İstiklal Madalyalarını antikacılarda görmek mümkün olsa da ben bilhassa bu madalyayı koleksiyonuma katmak istedim. Madalya, uzun yıllar boyunca gazimizin göğsünde gururla taşınmış ve zaman içerisinde yıpransa da asaletini hiç kaybetmemiş.
  30. 11 likes
    Panasonic 65" (165cm) P65VT60 ile 7 senedir olan güzel beraberliğimi sonlandırmaya karar vereli nerdeyse 1 sene olacaktı... panny plazma anlatılmaz yaşanır bir televizyon, izlemeyene kelime ile betimlemek zor. normal lcd-led-qled gibi televizyonların yanına koyunca acımasızca ezer, sahiplerini rencide ederdi. benim hayatımda hep iyi hatırlayacağım ve övmekten asla vazgeçmeyeceğim bir teknoloji olarak kalacak plazma, ama kabul etmek lazım ki artık öldü. gerçi inanmayacaksınız ama bu bahsettiğim televizyon 2. el olarak şuan 10 bin lira üstü fiyatlara satılıyor, o derece meraklısı var. benim ise artık 40 yaşına iyice yaklaşmış "yeni bir konsolcu bebe" olarak ihtiyaçlarım farklılaştı. playstation 5'in yanına yaraşır, şanına yakışır bir panel almam gerekiyordu. plazma mükemmel bir götüntü kalitesi verse de şunu kabul etmek lazım ki 4K artık iyice yerleşti ve her yeni sağlam yapım 4K olarak geliyor, kaynak bulunuyor... yeni evimde daha büyük ve aydınlık bir salonum var, 65" cidden artık gözüme iyice küçük gelmeye başlamıştı... plazmanın da bildiğiniz gibi yumuşak karnı parlaklık, aydınlık bir odada izlemek keyif vermiyordu ve gün içinde bir şey izleyeceğim ya da oyun oynayacağım her zaman salonu karartmam da evin hanımı tarafından hoş karşılanmıyordu 1080p ile ancak buraya kadar dayanılabilirdi, cidden son noktaya kadar da dayandığımı düşünüyorum. çözünürlüğü aslında çok da kafaya takmadım ama özellikle HDR olmaması, plazmanın çok ısınması, müsrif elektrik harcaması ve benim üniteden son zamanlarda ortam sıcaklığı artınca gelen kondansatör vınlama sesi de karar almamı kolaylaştırdı. - plazmanın siyahlarına ve kontrastına tek ulaşabilecek teknoloji OLED. ama tabii ki alalede bir oled alamazdım. youtube'daki çançinçon bi abinin sunduğu HDTVTest kanalını önce bir hatim etmem gerekti. sonra daha genel bir araştırma yaptığımda da oyun için alınabilecek en iyi televizyonun LG CX serisi olduğu netleşti. açıkçası LG hiç sıcak baltığım bir marka değil. ama geriye dönüp düşününce gelmiş geçmiş en çok sevdiğim bilgisayar donanımlarımdan biri LG FLATRON 995FT Plus monitörümdü, bunu benim gibi görüntü kalitesi deyince kafayı çizmiş abiler zaten iyi hatırlayacaktır. ne yalan söyleyeyim şuan kullandığım 32" 1440p LG 32GK850G monitörümden de son derece memnunum. bundan azcık daha iyi ASUS marka monitörler hiç abartısız 10 kat daha pahalı bir fiyata satılıyor. LG logosunu salona sokmak aslında büyük bir tabu da değildi benim için. çünkü yıllarca salonda ses sistemi olarak LG Z5500 kullandım. ama işte yeni evde estetik sebeplerden ötürü artık görüntüsünü midem daha fazla kaldırmadı ve kullanmıyordum. LG Türkiye sağolsun bu kalibrede bir TV aldığımız için bir soundbar ve bir subwofer'dan oluşan LG SN7Y ses sistemini de hediye etti televizyonla beraber, henüz kullansam mı yoksa kutusunu hiç açmadan satsam mı karar veremedim. - neyse sadede gelirsek. LG CX 2020 ürünüydü ve düzeltilmesi gereken çok minik kusurları vardı. sabırlı bir yapım olduğu için 2021 model olsun, bu kadar beklemişken alabileceğimin en iyisi almış olayım istedim. aslında sony ve panasonic'in de mükemmel diyebileceğim plazma tv'leri olsa da, malesef türkiye fiyat politikaları ve ithalat durumları LG kadar -nası desem- ulaşılabilir değil. aynı özellikle bir televizyonu LG almayıp da Sony almak 2 katından fazla para ödemek, panasonic almak ise özel ithalat yapmak demek oluyor. o derece pahalı. hani pahasını geçtim özel ithalatın, taşıması, garantisi ıvırı zıvırı derken alsında büyük de bir risk almış oluyorsun. açıkçası fiyatları TL olarak değil dolar olarak değerlendirerek kendimi bir ölçüde hazırlamıştım. döviz bazında zaten 77" panasonic oled almak için bünyemi çelikleştirmiştim ama eğri oturup doğru düşününce de 77" için o kadar para verene kadar bu sefer 88" LG almak daha mantıklı olur dedim. (88" alacaksam bari 8K OLED mi beklesem dedim ) manyaklığın da bir sınırı olmalıydı ve sınır olarak 2021 model C1 serisi 77" 195cm benim için şimdilik iyi oldu. artık 88" olayına da ileride daha da geniş müstakil bir eve geçersem o zaman girerim. - 5 saattir kullanıyorum televizyonu çeşitli 4k demolar, bizim türksat 4a üzerinden HD yayın yapan kanallar, 4K filmler ve konsolda azar azar test ettim. plazma'dan sonra beni memnun bırakabilecek tek şey OLED'di. ondan da görünen o ki son derece memnun kalacağım gibi duruyor. youtube'da 4K HDR demo görüntüler var, bilgisayar monitöründe de izledim ama bu tv'de izleyince harbiden gözünü alamıyorsun, derinlik içine çekiyor, kontrast büyülüyor. neyse işte öyle bir hikaye daha, ties'in PC Upgrade konusundan özendim ben de bir upgrade yapayım dedim işin aslı
  31. 10 likes
    Yalnız 24"ten geçince aşırı bir fark anlamadım henüz. Belki biraz kullanınca o farkı anlarım.
  32. 10 likes
    Alakasız olacak ama ben de geçen gün Anduril aldım Böyle dandik bi foto koydum şimdilik.. Kaidesi falan yapılıyor şu anda.. Bitince duvarda havalı bir köşeye alacağım.. Sonra daha güzel fotosunu atarım.. Detaylı bakmak isteyenler için de şuraya bi video linki bırakayım.. https://video.hizliresim.com/dkGDzceB0Gpt1RP/watch
  33. 10 likes
    Arabayı kaportacıdan teslim aldım çok şükür. Kaportacıya verme sebebim; Arka sağ ve sol çamurluklar iç kısımlardan dışarı doğru paslanmaya ve boya kabarmaya başlamıştı. Bagajda yine 6-7 sene önce kimyasal bir malzeme taşımıştım iş nedeniyle. O taşımadan sonra bagajın tabanında ufak bir yerde yine paslanma olmuştu. Marşpiyellerde, dikiz aynalarında tamponlarda ufak tefek sürtme izleri dışında arka tamponda 3 kere kırmızı ışıkta duramayıp vuran geri zekalı şoförler yüzünden büyük çatlaklar ve boya dökülmesi vardı. Sol arka çamurlukta bu sefer benim eski işyerimizin dar garajında manevra yaparken kolona vurmam nenediyle oluşan küçük bir göçük ve boya yıpranması vardı. Ben yıllar önce kendim piyasadan sedefli beyaz boya temin edip buıralara uygulamıştım. En azından temiz duruyordu. Arabayı bu şekilde 4-5 senedir kullanıyorum. Ama pas da işin içine girince iyice tüm kaportayı elden geçirmek, bahsettiğim göçüğü düzelttirip boya yapılması gereken her yer için anlaşmıştım kaportacıyla. Bahsettiğim yerler dışında arabanın her yerinde gerekli yerlere de nokta nokta rötüşlar yapıldı. Boyası güneşten yanmış silecek kolları vs boyandı. Yani yepyeni olmasa da tertemiz oldu araba. 6- 7 yıl önce arabanın orjinal iki ön farına da dünyanın parasını verip far temizleme yaptırdım. Aslında hata yaptım çünkü durumları çok kötü değildi. O zamanki aklımla çok daha yeni gözüksün diye yaptırmıştım. Bu far temizliği sonrası iki far da çok çabuk sararma yapmıştı. Bu şekilde kullanırken sol ön far tarafından ufak bir kaza yaptım ve sol ön far kırıldı.. Hata bende olmadığından karşı tarafın sigortası araçtaki hasarı karşıladı ve yeni orjinal far takıldı. Ancak diğer far bu ayna gibi parlarken sapsarı duruyordu. Önceki performansını düşününce temizletmek istemedim. Götürdüğüm yer de öyle dandik bir yer değildi. Ödediğim ücret de yan sanayi yeni far fiyatının yarısıydı o zaman. Durum böyle olunca internetten yedek parça satan bir yerden yeni sağ ön far aldım ve kendim onu taktım. 3-4 senedir de bu şekilde kullanıyorum. İki farım da gayet iyi durumdalar, sararma, kararma falan yok. Ancak bu yan sanayi far orjinali gibi ayarlanmıyor. Dolayısıyla far ayarlarında hep sıkıntım var. Bunu düzeltmek için bir süredir sağlam olan orjinal sağ farımı kendim temizleyip tekrar kullanmak istiyordum ve bugün o işi hallettim. Aşamaları sizlerle paylaşıyorum. EVDEKİ MALZEMELERLE "0" MALİYETLE FAR TEMİZLİĞİ Açıkçası elinden her türlü iş gelen bir herif olduğumdan evde ne ararsanız bulursunuz. O yüzden başlıkta sıfır maliyet desem de bende hazır olan malzemelerin bir kaçını bazılarımız satın almak zorunda kalabilir. Gerekli Malzemeler; - 400, 1000, 2000 su zımparası (Ben de mevcut olan zımparalardan bu iş için uygun olanlar bunlardı. 400 değil de 500-800, 1000 değil de 1200-1500, 2000 değil de 3000 nıumaralı zımparalar da olur.) - Kloroform (evde niye kloroform var diye soran olursa, pc mod işlerinden kalma, pleksi yapıştırma amaçlı almıştım koca bir şişe vardı.) - Bir adet elektrikli su ısıtıcı ya da kahve cezvesi - Kloroformu içine koyacağınız kapaklı bir kap. (Plastik, cam, metal hatta şaşal şişesi bile olabilir. Yeterki kapağı delinip ufak bir hortum geçirilebilecek birşey olsun.) - Ufak bir hortum. (Eski basmalı bir sıvı sabun kabından ya da fısfıslı kullanmadığınız birşeyin kabından sökebilirsiniz.) Bunlar olmazsa olmaz malzemelerimiz. Bu malzemeler yanında ekstradan bir adet maske, bir adet kloroformu dökmeden boşaltmak için şırınga öneririm. Bir de buharlama işlemini ne olur ne olmaz havadar bir yerde yapmakta fayda var. Ben kapalı balkonun iki camını açıp yaptım. Tam açık balkonda rüzgar varsa uygulama zor olabilir. Bu detayları verdikten sonra farımızın işlem öncesi, dolaptan çıkarıldığı haliyle üzerinde kir, çamur olmadığı halini paylaşayım, gördüğünüz şey kir veya toz vs. değil; İlk aşama zımparalama; Farımızı bir lavaboya götürüyoruz. Zımparalarımızı devamlı ıslatıp temizleyebileceğimiz bir kabı da hazır ediyoruz. Farın yüzeyini bir sünger ya da su püskürtebileceğimiz bir fıs fısla sürekli ıslatıyoruz. 400 zımpara ile yatay bir hat üzerinde ovalamadan zımpara işlemini güzelce yapıyoruz. Bu işlem sırasında zımpara yaptıkça sararmış olan vernik tabakası nedeniyle suyun sarımsı şekilde aktığını görebilirsiniz. 400'lük zımpara sonunda aşağıdaki görüntüye ulaşıyoruz, 1000'lik zımpara ile devam, bu aşamada sarı çıkan kir yavaş yavaş beyazlaşmaya başlıyor. Bu artık pleksi tabakasını zımparalamaya başladığımızın da bir işareti. 1000'lik zımpara sonucu; Son olarak 2000'lik zımparayı da tamamlıyoruz. Güzelce ön yüzeyi yıkayıp yumuşak bir bezle siliyoruz ve iyice kurumasını bekliyoruz. Farımız aşağıdaki gibi oluyor. Artık kloroform buharını fara püskürtmek için gerekli tesisatı hazırlayabiliriz. İki sene önceki kasık ameliyatımdaki dikişlerin pansumanını yapmak için kullandığım plastik oksijenli su kabını bir gün işime yarar diye atmamıştım. O gün bu günmüş. Açıkçası bu iş için de cuk oturdu. Kendi tıpasını küçük bir matkap ucuyla delip temin ettiğim hortumu içinden geçirdim. Ve kloroform için buhar makinamız hazır Artık kloroformu koyup tesisatımızı gözden geçirebiliriz. Kloroform bayıltma etkisi olan bir madde ve solunduğunda boğazda yanma etkisi de yapabilir. O yüzden bir maske kullanmanızı öneririm. Kloroformu hazırladığım küçük kabın yarısını dolduracak şekilde koydum, tek far için fazlasıyla yeterli. Artık buharlama işlemini yapacağımız kapalı balkonumuza geçiyoruz. Cezvemizin içine kloroform kabını koyduğumuzda taşmayacak şekilde su ile doldurup çalıştırıyoruz ve bu işlemi de videoya çekiyoruz. https://www.youtube.com/watch?v=ssnb_jHbZao&ab_channel=ZvAnA Sonuç mükemmele yakın. Videoda da görüleceği üzere bir ara soğuyan suyu tekrar ısıtmak için cezvenin düğmesini tekrar açıyorum. Ama dalıp suyun fokurdamasına izin verdiğimden farın üzerine su damlaması oldu. Oralar bozulmuş gibi olsa da kloroform buharını üzerine daha fazla tutup gezdirince hiçbirşey kalmadı. Ekstra bir işlem yapmama da gerek kalmadı böylece. İlk ve son halinin fotosunu da yan yana koyalım; Evet bir tadilat, tamirat projesini de başarıyla sonuçlandırmanın verdiği keyifle diğer projelere geçebiliriz.
  34. 10 likes
    aracın mekaniğini %99 bitirdiğim için artık kozmetiğe sıra geldi. çok iyi bir kaportacı ile konuştum, sıra bekliyorum. sıram geldiğinde kaportayı düzelttirip (ufak tefek ezikler büzükler çürükler çatlaklar vs.) komple boyaya göndereceğim. ondan sonra mission accomplished. boyasını da yıllardır çalıştığımız ve işçiliğini çok sevdiğimiz bir ustamıza yaptıracağım. araç kendi aracım olduğu için, satmayı düşünmediğim için ve boyanın kalınlığı gibi gereksiz takıntılarım da olmadığı için olabildiğince kalın attıracağım. hatta çift kat vernik geçirteceğim üstünden. ondan sonra 20 sene boyunca her ay pasta cila yap o vernik erimez. tüm malzemeler hazır. bmw'nin fabrikada kullandığı orjinal verniği aradım buldum servet bayılıp aldım. parlaklığı ve kalitesi aracın fabrikadan çıktığı ilk günkü gibi olacak.
  35. 10 likes
    Beklenen misafir az önce teşrif etti…
  36. 10 likes
    Sony VAIO VGN-TXN25N Carbon-fiber'den mamül kasası, 1.3 kg. ağırlığı, ufacık boyutuna rağmen sahip olduğu dahili DVD-RW sürücüsü ile bu cihaz, 2000'li yılların başlarında ultraportable sınıfı dizüstü bilgisayarların kralıydı Termal macunu yenilenip, ilave 2 GB RAM eklenip, bir de Windows XP SP3 kurulunca, CD'den rip'leyip MiniDisc'lerime şarkı atabileceğim yeni müzik istasyonum haline geldi...
  37. 10 likes
    EVGA RTX 3060 Ti XC Gaming Bayagi uzun zamandir bakiyorum ekran karti aslinda, 5700XT'yi sattiktan sonraydi yanilmiyorsam, 3070 alip satmistim... En son fiyatina, guc tuketimine, performansina bakip buna karar verdim... 3-4 bin TL daha versem 3070 de alabiliyordum ama ona da 3-4 bin TL daha eklesem 3080 alabiliyordum... Sonu yok yani, o ekleyecegim parayla PS5 alirim daha mantikli... Zaten konsol oyuncusuyum, bu zikkim bayagi idare eder...
  38. 10 likes
    Uzunca bir süredir evdeki workstation'a ikinci işlemci arama-bekleme ve tekrar arama dönemlerinden geçerken @Whooosh sağolsun 2. xeon işlemciyi gönderdi. Ben de 3 yıl kadar önce ilk işlemciyle aldığım 2 tane 4x8gb 2133 ddr4 ram setinden arta kalan bir seriyi de ekleyerek sistem belleğini de 64 gb'a çıkarıp 2. işlemciyi ekledim sisteme İşlemci ve ram hazırdı, ancak soğutucu hazır değildi, kasada aslında yer var ama çok zorlama olacağı için diğer işlemci için 12 cm ait su soğutucu olarak cm h45 aldım (Amazon'da indirimle 520 TL) Kasanın iç kısmı biraz karmaşık olsa da arkadaki fanı söküp radyatörü yerleştirince fena olmadı gibi, bir de üstteki radyatör ızgarasını dvd yazıyı alta alıp biraz öne aldım, böylece sıcak hava pasif olarak tahliye olabilecek.
  39. 10 likes
  40. 10 likes
    Evet, öncelikle pişman değilim diyerek başlayayım Evden çalıştığımız için 2008de aldığım TN panelli çok sevdiğim 1920x1200 çözünürlüklü 60 Hz monitörümü kullanamıyordum. Çünkü 2021 başında işyerinden 6 senelik laptop yerine verilen alet HDMI to VGA çevrimimi beğenmemişti. 12 senelik Philips 240BW yi emekli etme vakti gelmişti. Fakat bir sorun vardı. alacağım monitörü hep OLED 4k@120Hz HDR1000 olarak hayal etmiştim. Ekran kartım 970 SSC nin slideshow dışında bir şey gösterme şansı yoktu. Zaten bu tür monitörler de alınacak fiyatlara henüz inmemişler ve yakın dönemde de inecek gibi durmuyordu. Ben de biraz araştırmadan sonra özellikle ergo ayağına da sonsuz ihtiyacım olduğundan LG 27GN880-B aldım. Böylece ana sorunu çözmüş olduk. Artık iş için geniş çalışma alanına güzel bir IPS panele ve yüksek yenileme hızına sahiptim. Fakat burada eski sorun tekrar nüksetti. Oyun performansı. EVGA 970SSC yeterince hızlı değildi. Özellikle 1440p de yetersiz kaldı. Bu durumda 2020 ve 2021 de yapabileceğiniz en umutsuz av başladı; yeni erkan kartı... Ama Baldoz'un yardımıyla bir adet MSI 3070 TI Ventus 3x edinebildim. Fakat sorunlar bitmemişti... bu ekran kartı MSI'in sapıklık seviyesindeki soğutucusu sayesinde gene 2008den kalma (daha önceden bile olabilir..) Enermax Chakra kasaya sığmadı.. Elimde yeni ekran kartı, güzel monitör vardı ama kasaya sığmadığından takamıyordum. Onu da Phanteks Eclipse 400A alarak çözdüm. Bunların yanında 16 Mayıs'ta Seasonic PSU'm patladığı için Lawnmover'ın bağışladığı PSU ile sistemi ayakta tutuyordum. Garantiden gelecek PSU da gümrükte 20 gün takılmayı başararak cuma günü elime ulaştı. Yeni Seasonic Prime SSR-750GD2 yerine takılınca, dün gece 2 gibi sistem yeni evinde ayağa kalktı.. Mart-Nisan aylarında başlayan bu yolculuk da bayaa bir masrafla sonlanmış oldu. Artık mümkünse bir süre bir şey almak istemiyorum... sistemin son hali
  41. 10 likes
    Konu havada kalmasın diye son halini de koyayım istedim. Ryzen9 5900x’i bulupda alabildim sonunda, kurulum biraz uğraştırdı, hamlamışım fan gözüme hala çok büyük görünse de gerçekten sessiz ve iyi soğutuyor. Bu vesileyle, bu mesaj dizisinde öneri ve yönlendirmeleri ile bu güncellememi yapmamda bana destek olan tüm forumdaşlarıma tekrardan çok teşekkürler.
  42. 10 likes
    Madem monitor yaptik, su gamepc’yi bir guncelleyeyim dedim:
  43. 10 likes
    Belki hatırlarsınız birkaç gün önce 3 savaş gemisi modeli daha doğrusu die-cast’i paylaşmıştım. Armadayı biraz daha büyütmeye karar verdim ancak bu sefer seçtiğim gemiler tarihimizden bizlere dokunan gemiler olsunlar istedim. Bunları bulabilmek biraz zor oldu aslında. Çünkü bu versiyon modellerin üreticileri farklı ve artık yoklar bildiğim kadarıyla. Haliyle bu modeller diğerlerine nazaran daha pahalılar çünkü biraz antika biraz da koleksiyon sınıfına giriyorlar. Bende kendim için ayırdığım hobi bütçemi bu seferlik bunlara harcamaya karar verdim. Bu arada tüm modeller yine 1:1250 ölçeğinde. Ancak boyut olarak ilk paylaştığım devasa savaş gemilerine kıyasla daha mütevaziler o yüzden bu modelleri kurşun kalem ile değil tombow 0.5 kalem ucu ile kıyaslamaya karar verdim. Diğer modellerden farklı olarak bu modeller tümüyle metalden yapılmışlar. İlk model, tarihimizde oldukça önemli bir yer tutan bir gemi. Hamidiye Kruvazörü. Sultan 2. Abdülhamit zamanında donanmaya katıldığı için bu adı almış. Kıdemli Yüzbaşı Hüseyin Rauf Bey (Orbay) komutasındaki Hamidiye Kruvazörü’nün Ege ve Akdeniz’de oldukça güç koşullarda gerçekleştirdiği yedi buçuk ay süren Akın Harekatı, Genel Deniz Harp Tarihi açısından bu tür harekatın emsalsiz örnekleri arasında gösterilme. Hatta bu Akın Harekatı, Birinci Dünya Savaşında Emdem ve İkinci Dünya Savaşında Scanhorst ve Bismark gibi Alman korsan kruvazörlerine ilham kaynağı olmuştur. Bu harekat, gemisiyle birlikte bir komutanın, yeterli lojistik destek sistemi ve üs imkânları olmaksızın tek başına planlayarak gerçekleştirdiği, gerektiğinde tarafsız ülkeleri de kapsayan uluslararası hukuk kurullarından en iyi şekilde yararlanarak lojistik destek sağladığı, son derece başarılı aldatma taktiklerinin uygulandığı parlak bir deniz harekatıdır. Ayrıca Osmanlı Devleti için son derece kötü geçen Balkan Harbi’nde belki de parlayan tek yıldız olmuştur da denilebilir. Bu gemiye aslında Yüzen Anıt da demek gerekir. Ne yazık ki bu anıt, 1966 tarihinde sökülüp parçalanarak yok edilmiştir. Böyle büyük emanetleri koruyamamış, bugüne kazandıramamış olmamız, tarihiyle övünen bir millet için ne acınası, ne trajik bir cilvedir.. (wikipedia ve ekşi sözlükten alıntıdır) Bu gemiyi tıpkı Amerikan USS Missouri Savaş Gemisi gibi yüzen bir müze yapmamız gerekirdi. İkinci model, Dünya’da bilinen adıyla HMS ERIN, ancak bizim için onun adı Reşadiye Dretnotu. Osmanlı Donanması için planlanan ve 1910'larda İngiltere’den her biri için 2.5 milyon sterlin bedelle sipariş edilen iki adet dretnot savaş gemisinden biridir. Sınıfın tasarımı İngiliz King George V sınıfının tasarımına dayanmakta olup kapsamlı geliştirmeler yapılmıştır. İlk gemi olan Reşadiye 1911'de kızağa konulmuş ve Ağustos 1914'te tamamlanmıştır. Tamamlandığında gerek ateş gücü gerekse de teknolojisi ile dönemindeki en iyi savaş gemilerinden biri olmuştur. Planlanan iki gemiden yalnızca Reşadiye tamamlanabilmiş, ona da I. Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine teslim edilmeden hemen önce Büyük Britanya tarafından el konulmuştur. Bu durum Osmanlı halkının tepkisini çekmiş, Osmanlıların I. Dünya Savaşı'na İttifak Devletlerinin yanında girmesinde oldukça etkili olmuştur. Bu gemilerin siparişi için sağlanan meblağ Donanma Cemiyeti tarafından Osmanlı halkından toplanan bağışlarla tamamlanabilmişti. Osmanlı halkı bu gemi için tavernalarda, kahvelerde, okullarda, pazarlarda bağışlar toplamış, haliye Ingiliz’lerin gemiye son dakikada el koymaları herkesi çok fazla üzmüş ve sinirlendirmiş. (Parasını ödeyip de alamamak, hikaye tanıdık geliyor değil mi? Bkz. F35 Savaş Uçağı) Her ne kadar bizden gasp edilmiş olsa da bu gemi İngilizlere de aman aman bir hizmet etmiş değildir. Adam akıllı bir başarısı bulunmayan HMS ERIN 1. Dünya savaşının bitmesinden bir müddet sonra genel silahsızlanma antlaşması çerçevesinde parçalanmıştır. Bu gemiyi Rauf Orbay’ın komutasında görebilmiş olsaydık kimbilir ne efsaneler yaratırlardı. Üçüncü ve Dördüncü Modeller ise aslında hepimizin bildiği muhteşem ikililer: SMS Goeben ve SMS Breslau yani bildiğimiz adlarıyla Yavuz ve Midilli Zırhlıları. 1912'de SMS Goeben, hafif kruvazör SMS Breslau ile birlikte Akdeniz Tümeni'ni (Mittelmeer Division) oluşturdu ve Balkan Savaşları boyunca Akdeniz'de devriye görevi üstlendi. 28 Temmuz 1914'te I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla Goeben ve Breslau İngiliz Akdeniz Donanması'nın takibinden kaçarak İstanbul'a ulaştılar. İki gemi 16 Ağustos 1914'te Osmanlı Donanması'na verildi. SMS Goeben, Osmanlı hizmetine girdiğinde Yavuz Sultan Selim veya kısaca Yavuz adını aldı. 1936 yılında adı resmen TCG Yavuz("Türkiye Cumhuriyeti Gemisi Yavuz") olarak değiştirildi. 1938 yılında Mustafa Kemal Atatürk'ün naaşını İstanbul'dan İzmit'e taşıdı. Yavuz, 1950 yılında hizmetten çekilene dek Türk Donanması'nın amiral gemisi olarak görev yaptı. TCG Yavuz, Alman hükûmetinin Türkiye'nin gemiyi geri almaları teklifini reddetmesinin ardından 1973-1976 yılları arasında söküldü. Alman İmparatorluk Donanması tarafından inşa edilen gemilerin en son söküleni olan Yavuz, aynı zamanda tüm muharebe kruvazörleri ve dretnotlar arasında en uzun süre hizmette kalanıdır. SMS Breslau veya sonraki adıyla Midilli, Alman İmparatorluğu donanması için inşa edilen Magdeburg sınıfı hafif kruvazördür. İki gemi, ağırlıklı olarak Karadeniz'de, Rusların Karadeniz Filosu'na karşı hizmet etti ve diğer Osmanlı gemileri ile birlikte Ekim 1914'te Rus limanlarına baskınlar düzenledi. Bu baskınlar, Rusya'nın Osmanlı'ya savaş ilan etmesine ve Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı'na İttifak Devletlerinin yanında katılmasına yol açtı. 1.Dünya Savaşı sırasında Midilli, Rusya kıyılarına mayın döşeme, Rus limanlarını ve tesislerini bombalama ve Osmanlı ticaret gemilerinin yetersizliğinden dolayı Kafkasya Cephesi'nde savaşan Osmanlı birliklerine Karadeniz limanlarından asker ve malzeme tedarik etme görevlerini üstlendi. Birkaç kez Rus gemilerinden hafif hasar aldı. 1915'te çarptığı mayın sonrasında yarım yıl kadar hizmet dışı kaldı. 20 Ocak 1918'de, İmroz Muharebesi esnasında beş mayına çarparak battı. Mürettebatının çoğunluğu bu muharebede hayatını kaybetti. Satın aldığım son model ise içlerinde en çok sevdiğim olanı, MV Savarona. 28 Mart 1931'de denize indiğinde dünyanın en büyük yatı olan, günümüzde de en büyükler arasında bulunan Türkiye'nin Ertuğrul yatından sonraki Cumhurbaşkanlığı yatı. Yatın sahibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir. 2038 yılına dek, 49 yıllığına armatör Kahraman Sadıkoğlu'na kiralanmıştır. 2013 yılının sonralarında dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı'nca kiralık bulunduğu iş adamı Kahraman Sadıkoğlu'ndan devri alınmış ve Türkiye'de ve yabancı ülkelerde gerçekleştireceği toplantı ve görüşmelerde prestij amaçlı olarak değerlendirilmek üzere bakım ve restorasyonu yapılmıştır. Bu yat ilk olarak Amerikalı zengin bir kadın tarafından Almanya’da yaptırılıyor fakat o dönemki Amerikan yönetimi, yat Almanya’da yapıldığı için çok yüksek vergi talep ediyorlar (Almanya’dan pek haz etmiyorlar çünkü), bunun üzerine bu zengin hanımefendi de kızıp yatı ederinin dörtte bir fiyatına satışa çıkartıyor. Aynı dönemde bir yat satın almak isteyen Türk yetkilileri de devreye giriyor ve satın alınıyor. Atatürk’ün vefatına yakın günlerden birinde, ‘bu yatı bir çocuk oyuncağını bekler gibi beklemiştim. Bana hastane mi olacaktı?' dediği yat (kaynak: falih rıfkı atay'ın çankaya kitabı). Gemilerin toplu halde bir resmini de paylaşayım. Son olarak da boyut kıyaslaması yapabilmeniz adına yine 1:1250 ölçekli olup ilk mesajımda paylaştığım gemilerden biri olan USS Missouri ile kıyaslamalarını da koyayım da Battleship sınıfının heybetini gösterebileyim. Bu arada USS Missouri ve TCG Yavuz zırhlısı tarihte bir kere bir araya da gelmiştir. Nisan 1946'da Amerikan zırhlısı USS Missouri, hafif kruvazör USS Providence ve destroyer USS Power, Türk büyükelçisi Münir Ertegün'ün naaşını İstanbul'a getirdiler. Yavuz, gemileri İstanbul Boğazı girişinde karşıladı. Burada Yavuz ve Missouri ondokuzar pare top atışı ile birbirlerini selamladılar.
  44. 10 likes
    Hackintosh Mac Mini tabanlı fotoğraf işleme istasyonu projem çerçevesinde aşağıdaki ürünleri satın aldım: DELL U2518D 25" QHD IPS Monitör Logitech MX Master Business Pack Kablosuz Fare Sony PS3 Bluetooth Kablosuz Klavye Elimde halihazırda mevcut olan IN-WIN Chopin mini-ITX kasaya, aşağıdaki bileşenlerle yeni bir sistem topladım. Daha sonra da Unibeast ile Mac OS Catalina kurdum sisteme. Intel Core i5-4590S İşlemci (4C/4T, Haswell, 3,70 GHz Boost, 65W TDP) Gigabyte H97N-WIFI mini-ITX Anakart 16 GB DDR3-1600 RAM 180 GB Intel SSD Unibeast & Multibeast sayesinde Mac OS kurulumu ve sonrasındaki ayarlar kolayca yapılabiliyor. Anakart üzerinde %100 Apple uyumlu Wi-Fi & Bluetooth kartı olduğu için de ekstra bir ayar yapmaya gerek kalmadı: Tüm fotoğraf işlerini bu sistemde yapmayı düşündüğüm için, fabrika çıkışı renk kalibrasyonuyla gelen (Delta E < 2), sRGB renk gamutunun %99'unu ekrana basabilen, 2K çözünürlükte DELL U2518D monitörü tercih ettim. 25" ekranda 2K çözünürlükle, son derece keskin bir görüntü elde ediyorsunuz. DELL'in U ve P serisi monitörleri "sıfır ölü piksel garantisi" ve 3 yıl, ertesi gün birebir değişim garantisi ile satılıyor. Bu 3 yıl boyunca panelde 1 tane bile ölü piksel veya başka bir sorun çıktığında, sorunu DELL'e bildirdiğiniz günün ertesi günü size yeni ürün gönderiyorlar. Logitech MX Master fareyi de ergonomisi ve Bluetooth bağlantısı sebebiyle tercih ettim. Logitech Options uygulaması sayesinde her tuşunu özelleştirebiliyor, birçok farklı işlev atayabiliyorsunuz. Fare masa yüzeyinde, bir mousepad'e ihtiyaç duymadan hassas bir şekilde çalışabiliyor. PS3 Bluetooth klavye ise, Apple Magic Keyboard'un alternatifi olabilecek piyasadaki tek Bluetooth klavye çözümü; üstelik Magic Keyboard'ın 6'da 1 fiyatına. Malzeme kalitesi, tuşların geri bildirimi ve yazma konforu çok iyi. Klavyede, ThinkPad'lerden aşina olduğumuz Trackpoint sistemi de var; yani sisteme sadece klavyeyi bağlayarak fare imlecini de kontrol edebiliyorsunuz. Sistemin son hali şöyle oldu:
  45. 10 likes
    Ben bu bilgisayarı geçen sene bozdum. Çalışırken anakartın üstüne vida düşürdüm, bilgisayar dondu. Kapattım açtım, açılmadı. Sonra ne yaptıysam çalıştıramadım, 1 senedir de öyle yatıyordu. Geçen evde eşyaları düzenlerken gözüme battı, atmaya da kıyamadım dedim şuna bir anakart alayım da işyerine falan koyarım. Öyle standart anakartlar bunlara olmuyor illa kendi anakartını alacaksınız, Ebay'den 2. el bir anakart buldum aldım. Geçen gün aldığım yeni anakartı taktım ama çalışmadı, ram hatası verdi bu sefer. Muhtemelen ramler de önceki anakart ile birlikte cortladı. Normal DDR3'lerle de çalışmıyor, illa ECC sunucu ramlerinden olacak. Bilseydim ramler de gidik, hiç anakart işine girmezdim. Eğer ram almazsam bu sefer harcadığım para da boşa gidecek, en iyisi ram'de alayım diyerek gittim 40$'a ikinci el 8 tane 4GB DDR3 ECC ram aldım. 8 tane olmasının sebebi ise bellek bant genişliğini en verimli kullanabilmek için, çünkü bu işlemcilerin her birinde 4 bellek kanalı var. Sonra içime bir kurt düştü, "ya işlemciler de bozulduysa?" Battı balık yan gider, kaçan kaçtı zaten diyerek 2 tane de ikinci el E5-2690 işlemci aldım tanesi 75$'dan. Zaten bu sistem bundan daha hızlı ve yeni işlemcileri desteklemiyor. Hem de +1Ghz upgrade olmuş olacak. Yine çalışmazsa bu sefer benzin döker yakarım. Anlayacağınız eski araba alıp oto sanayiden çıkamayanlara döndüm
  46. 10 likes
  47. 10 likes
    Senarist ve yönetmen gözüyle de 8.sezon tamamiyle çöp. Dizi açıkça kitapları referans almayı bıraktığından beri (yeni kitap çıkmayınca) düşüşte. Dizide karakterler kitaptan bağımsız olarak bile tutarsız ve çelişkili davrandılar, karakter arc'ları tamamlanamadı bile. Adamlar zaten başka projelerde rol almak istiyorlar sıkılmışlar game of thrones'u yönetmekten, bunu kaç senedir dile getiriyorlar. Bu kadar vasat bir sezon savunulmasın ya kolaysa siz yapın diye. Bu kafayla dünyanın en kötü dizisini bile savunabiliriz. Daenerys'in kitapta baya dar kafalı ve yönetmeyi bilmeyen biri olduğunu sanırım önceki sayfalarda yazmıştım. Dizide bu geçişi doğru gösteremedikleri için sonuda Dany delirdiye çevirdiler, oysa Dany hep böyleydi. Jon ile olan sahnede bile, doğruyu ben biliyorum diğerlerinin doğrusu önemli değil diyor, yani kendisini kadri mutlak varlık gibi görüyor, eskiden de böyleydi. Dizi geçişi kademeli yapmak yerine aniden yaptı, 5.sezondan beri işlemesi gerekiyordu. Jaime'nin redemption'u tamamiyle çöpe atıldı. Kitaba göre 4.sezon başlangıcından beri Cersei'den soğuması gereken karakter 7.sezonun sonunda Cersei'ye tavır aldı, kısa süre sonra ise geri döndü, rezillik. Tyrion 5.sezondan itibaren zekasını ameliyatla aldırdı. Diziyi yazanlar senaryo yazmayı bilmediklerinden ve ellerinde kitaplar da olmadıkları için Tyrion sürekli içen ve espri yapan boş bir karaktere dönüştü, karikatürize bir hal aldı. Arya'nın eğitim sahnelerinden itibaren hatalar başladı, Bravoos sahnelerini kitaptan farklı yaptılar ve sıkıcı geçmeye başladığı için alelacele eğitimi tamamlayıp yeni bir senaryo yazdılar Frey'leri gidip öldürdü falan, Arya tamamiyle vasat tv izleyicisine aksiyon sağlayan cool karaktere dönüştürüldü, süper kahraman oldu. Jon Snow kitapta diplomasi uzmanı, istemese bile doğuştan lider bir görüntü çizerken dizide sümsük bir tip oldu. Dany ortalığı yakıp yıkmış hala mal mal o bizim kraliçemiz diyor. Bran bostan korkuluğu oldu, çocuğa 2 sezondur replik yazmayı akıl edemiyorlar. Kitaptan ayrılıp tek başlarına senaryo yazdıkları ilk yer 5.sezon Dorne sahneleri. Kitapta hikakyeyi oldukça derinleştiren bu kesim diziye konulmayacaktı HBO ille de koyun diyince D&D değiştirip koydu. İzleyiciler Dorne sahnelerinde sıkıntıdan patladılar. Tutarsız saçma sapan sahnelerdi. Sonra herşey çorba oldu. George Martin bile değişikliklerden hoşnut değil hatta 8.sezonda dizi oyuncuları bile hiç memnun değiller senaryodan. 8.sezon 3.bölüm sırf ekranda görülen en uzun savaş sahnesi olsun diye çekilen, izlediğim en kötü en saçma sapan savaş sahnelerinden biriydi. O kadar kumandan o kadar saçma savaş planı yapıyor. Savaş taktiğini kesinlikle düşünmemişler, hiç danışmanlara falan sormamışlar, adamlar sadece ekrana ne koysak karizmatik görüntü olur diye düşünüp bu karizmatik görüntüleri birbirleriyle birleştirmişler. Vasat izleyici zaten anlamsız karizmatik sahneyi gördü mü aooo ne güzel sahne lan derken aksiyon sırasında da düşünmekten ziyade izlendiği için, aksiyon da bölüm boyunca hiç durmadığı için, vasat izleyici 3.bölümü sevebiliyor. Ama 2 dakika düşünmeye fırsat kalınca bütün tutarsızlıklar görülüyor. Dothraki şarjı, trebuchet'lerin konumu, tek sıra ateş yakıldıktan sonra surlardan tek bir kişinin bile ölülere ok atmayıp mal mal beklemeleri... ulan ertesi bölüm ölüleri yakmak için 10 sıra boyunca odun dizmişlerdi devasa ateş yakmışlardı, saldırıdan önce onu yapsaydınız ya kazmalar... Neyse, 8.sezon inanılmaz vasattı. Final ise kötü değil. Lost, BSG, X-Files ve Heroes gibi oldu. The Chris Carter Effect diyorlar bu olaya. Seyirciyi memnun etmek ve reytinglerde geriye düşmemek için sezonlar boyunca ipuçları verip konuyu geliştirdikçe geliştiriyorsun, sonra seyirci bunlar bu işin altından kalkamayacaklar diye şüphelenmeye başlıyor. Sonra gerçekten işin altından kalkamıyorsun. Çünkü bir süre sonra senaryo yazarken tutarlılığı baz almıyorlar, seyirciye ne koysak hoşlarına gider diye anlamsız sahnelerle doldurdukları için konu çöp oluyor, toparlanamıyor. BSG'de starbuck'un öldürülüp diriltilmesi mesela tamamiyle düşen reytingleri toparlama amacıylaydı, o yüzden tutarlı bir açıklaması yok, havada kalıyor. Lost'ta da dizi ilerlerken hiçbir şekilde roadmap yoktu, her bölüm acaba ne koysak da millet teori kassa konuşsa izlenmeye devam etse diye düşünülerek bir şeyler serpiştiriliyordu. O nedenle açıklama ihtiyacı hissetmediler teorileri. Çünkü onlar da black smoke'u koyarken kafalarında anlamlı bir şey yoktu. Sadece şu black smoke'u koyalım da millet merak etsin izlesin düşüncesi ile oluyor bunlar. Senarist açısından demişsin, bunlar ucuz senaryo yazımı işte. Shock Value'ya, Cool Factore'e göre sahneler koyup tutkalla yapıştırıyorlar, çünkü vasat izleyici bunları görünce daha çok izliyor, senaryo çatısı can çekişiyor. Reytingler yüksek olduktan sonra ve son sezonu/son bölümü dandik olsa ne olur, millet zaten izlemiş, reytingler yüksek gelmiş, adam parayı cukkalamış. Kazandığı para azalmıyor, milleti sezonlarca ekran başında tutmayı başarmış, adamın hedefi iyi senaryo yazmak değil, sezonlarca milleti ekrana kitlemek. Amacına ulaşmış.
  48. 10 likes
    250 TL'ye Thinkpad T400 dizüstü aldım Daha doğrusu olay şöyle gelişti... Sahibinden sitesinde bir ilana rastladım. Satıcı, anakartı arızalı bir T400 dizüstü listelemişti. Core 2 Duo P9600 işlemcisi, 2 GB DDR3 RAM'i, 1400x900 LCD paneli, Intel WLAN ve Ericsson WWAN kartı (ki bunun IMEI'si kayıtlı olanını bulmak bile çok zordu zamanında), DVD-RW sürücüsü, klavyesi, hala 5 saate yakın şarj tutan pili, orijinal adaptörü ve kozmetik durumu çok iyi olan kasasıyla birlikte 250 TL'ye satın aldım cihazı. Zira klavyesi ve LCD paneli çalışmayan bir T400'üm vardı kenarda yatan ve bu parçalar, bendeki T400'e hayat öpücüğü olacaktı. Kargo geldiği gün işe giriştim. Anakartı yeni kasaya transfer ettikten sonra boşta duran 2 GB'lık bir SODIMM'i ekleyerek toplam RAM'i 4 GB'a çıkardım. Geçenlerde aldığım T420'ye yaptığım SSD terfisi sonucu boşa çıkan 320 GB'lık HDD'yi de T400'e takıp, işletim sistemi olarak Ubuntu 18.04'ü kurdum. Sonuç: Yaşına göre şaşırtıcı derecede seri çalışan, taş gibi bir dizüstü
  49. 10 likes
    Doların roketlemesi ve seçim sonrasındaki kaosdan korkup en sonunda tetiği çektim. 9900k ve z390-e yolda
  50. 10 likes
    hem mesafe uzaktı hem de fazla para vermek istememiştim. bu sefer hiç birini takmadım direkt götürdüm... araba zaten rektifiye olmuştu, askar da üzerine düşeni yapıp motoru çalışır hale getirmiş, efsane olmuş. kükrüyor alet. eskisinden daha iyi. nasıl rahatladım anlatamam...